17 Eylül 2011 Cumartesi

Dilin İnsan ve toplum hayatindaki önemi nedir?

Bir milleti ayakta tutan, onun varlığını ve devamını sağlayan, millî şuuru besleyen, bir millete mensup olma hazzını veren ve bireylerini birbirine yaklaştırarak onlar arasında birlik yaratan unsur olarak dilin, millet hayatındaki yeri çok önemlidir. Öyle ki milletin varlığı, dilin varlığıyla mümkündür.

İnsanın geçmişini öğrenmesinde, gününü yaşamasında, geleceğine yön vermesinde, kişiliğini kazanmasında, aynı dili konuşan diğer insanlarla iletişim kurmasında ve kendisini ifade etmesinde dilin çok önemli bir araç olduğu muhakkaktır. Bu bakımdan dil bir anlamda bireye hizmet eder. Ancak, insan tabiatı gereği toplu hâlde yaşamaya ihtiyaç duyar. Çevresinde kendiyle aynı değerleri paylaşan insanların bulunmasını ister. Bu ortak değerlerin oluşturulmasında, paylaşılmasında, nesilden nesile aktarılmasında, milletin varlığını devam ettirmesinde dil, çok önemli bir görevi yerine getirir. Çünkü millet olmanın birinci şartı, aynı dili konuşmaktır.

Dil, milletin ortak kültürüyle yol alarak varlığını devam ettirir. Milleti oluşturan bireyler arasında birleştirici bir rol üstlenen dil, aynı zamanda ortak şuurun, millî şuurun ortaya çıkmasına hizmet eder. Millî birliği ve beraberliği sağlar. Dilin bu özelliği Atatürk’ün “Türkiye Cumhuriyetini kuran; Türk halkı, Türk milletidir. Türk milleti demek, Türk dili demektir. Türk dili Türk milleti için kutsal bir hazinedir. Çünkü Türk milleti, geçirdiği nihayetsiz felâketler içinde ahlâkının, an’anelerinin, hatıralarının, menfaatlerinin, kısacası, bugün kendi milliyetini yapan her şeyinin dili sayesinde muhafaza olunduğunu görüyor. Türk dili, Türk milletinin kalbidir, zihnidir.” sözlerinde veciz ifadesini bulmuştur.

Millî varlığın korunmasıyla dilin korunması arasında çok sıkı bir ilgi vardır. Dilini unutmayan fakat bağımsızlığını kaybeden bir toplum milliyetini koruyor demektir. Bu toplum, bağımsızlığını kazanıp bir devlet kurarak, bir millet olarak yeniden tarih sahnesine çıkabilir. Sovyet Rusya’nın dağılmasıyla Türklerin ve diğer milletlerin bağımsız birer devlet olarak yeniden tarih sahnesine çıkmaları bunun en yeni örneğidir. Tarihte bunun başka pek çok örneği vardır. Ancak dilini kaybeden milletlerin tarih sahnesinden silindikleri de bilinmektedir.

Bir milletin dili bozulursa kültüründe sıkıntılar ortaya çıkar. Düşünce, sanat ve edebiyat alanlarında çöküntü başlar. Dil asıl işlevini (insanlar arasında anlaşma aracı olma) yerine getiremez. Kitleler birbirlerini anlayamaz hâle gelir ve yavaş yavaş kopmalar başlar. Bu gerçek, tecrübeyle sabit olduğu için bir milleti içten yıkma yönteminde işe önce dilden başlanır.Yeni neslin kültürel değerleri öğrenmemesi ve bireylerin, kuşakların birbiriyle sağlıklı iletişim kurmalarını engellemek için ne gerekiyorsa yapılır. Bu yüzden dil üzerinde oynanan oyunlara karşı her zaman uyanık olmak gerekir. Adres bulmada kolaylık olsun gibi bir bahaneyle meselâ; Yunus Emre Caddesi’ni 4. Cadde şeklinde değiştirmek bile kültür bakımından son derece yanlıştır. Çünkü, cadde adını rakamla ifade ettiğiniz zaman bu tabelayı okuyan kimsenin buradan caddenin numarası dışında öğrenebileceği bir şey yoktur. Fakat Yunus Emre adının yaşatılması hâlinde en azından yetişen nesil Yunus Emre’nin kim olduğunu, bu caddeye neden bu ismin verildiğini merak edecektir, öğrenmek isteyecektir ve sonuçta kendi kültüründen birşeyler bulacaktır. Bir milletin ruhu, karakteri, anlayışı... çoğunlukla sanatkârların ortaya koydukları eserlere yansıdığından bu yönüyle de dil, sosyal yapının ve kültürün aynası durumundadır. Dolayısıyla bu eserlerin dikkatle incelenmesi o milletin karakteri hakkında sağlam ipuçları verecektir. Gelişmiş ülkelerin kendi kültürlerini ve başka kültürleri öğrenmek için araştırmalar yaptırmalarını, bunlar için bütçelerinden önemli paylar ayırmalarını yabana atmamak lâzımdır. Her milletin kendine göre birtakım kültür özellikleri olduğu gibi milletlerin zayıf ve güçlü olduğu yönler de vardır. Kültür araştırmalarıyla bunların tespiti mümkündür. İzlenecek politikaların belirlenmesine bu araştırmalardan elde edilen veriler ışık tutmaktadır. Sömürgeci ülkeler günümüzde stratejik araştırma enstitüleri adı altında dünyanın dört bir tarafında yaptıkları araştırmalarda o ülkenin veya bölgenin etnik yapısını, özellikle de yerel dilleri gündeme getirmektedirler. Tarihte ve günümüzde bunun pek çok örneğini görmek mümkündür.Özetlemek gerekirse dil, milletin manevî gücünün aynasıdır. Bir milletin kültürel değerlerini oluşturan ve o milleti ayakta tutan; edebiyatı, sanatı, bilim ve tekniği, dünya görüşü, ahlâk anlayışı, müziği... geçmişten günümüze ancak dil sayesinde aktarılmaktadır. Dolayısıyla dilin korunmasıyla millî varlığın korunmasını aynı seviyede algılamak gerekir.

Toplumsal kültürün öğelerinden birisi olan dil, aynı zamanda kültürün kuşaklar arasında aktarılmasını sağlayan en önemli araçtır. İnsanların birbirleriyle anlaşmaları, kaynaşmaları ve bu şekilde bir toplum oluşturmaları onların ortak bir dile sahip olmalarına bağlıdır. Her ulusun bir dili vardır. Yaşamı boyunca doğal çevresi, yaptığı işler ve denemeler, kullandığı araçlar, yetiştirdiği ve yararlandığı hayvanlar, uğradığı saldırılar, yaptığı savaşlar, duyduğu üzüntüler, sevinçler, ulusun diline yansır. Ulus bunlar için ayrı ayrı sözcükler yaratır. Yaşamından çıkardığı sonuçları söyler; bunlar birer atasözü olur. Yaşadığı büyük olayları öyküler, böylece o ulusun destanları doğar. Atasözlerini, destanlarını söyleyiş yolu, o ulusun dilde güzellik anlayışını, söz sanatlarını yansıtır (Göğüş, 1978: 1). Diğer bir ifadeyle, bir ulusun kültürü bütün yönleriyle dile yansır, dil ortamında yaşayarak gelecek kuşaklara aktarılır. Böylece sağlanan bilgi birikimi, toplumsal ilerlemenin, bilim ve teknolojideki gelişmenin de sağlayıcısı olur.

Dil toplumsal yaşam açısından olduğu kadar, birey açısından da önemlidir. O, bir yandan bireylerin soyutlama yapabilmeleri, soyut düşünceler tasarlayabilmelerini sağlarken, diğer yandan da bu düşüncelerin bireyler arasında paylaşılmasını, öğrenmeyi, anlaşma ve kaynaşmayı sağlar; bireyin toplumla iyi ilişkiler kurabilmesinin aracı olur.

Ünlü düşünür Konfüçyüs'e (İ.Ö. 551-479) atfedilen şu cümleler, dilin birey ve toplum açısından ne kadar önemli bir araç olduğunun yaklaşık iki bin beş yüz yıl önce anlaşılması açısından ilginçtir.

"Konfüçyüs'e sorarlar:

- Bir ülkeyi yönetmeye çağrılsaydınız ilk olarak ne yapardınız?

Büyük düşünür şöyle karşılık verir:

-Hiç kuşkusuz, dili gözden geçirmekle işe başlardım. Ve dinleyenlerin meraklı bakışları karşısında sözlerine devam eder:

-Dil kusurlu olursa, sözcükler düşünceyi iyi anlatamaz. Düşünce iyi anlatılmazsa, yapılması gereken şeyler doğru yapılamaz. Ödevler gereği gibi yapılmazsa, töre ve kültür bozulur. Töre ve kültür bozulursa adalet yanlış yola sapar. Adalet yoldan çıkarsa, şaşkınlık içine düşen halk ne yapacağını, işin nereye varacağını bilemez. İşte bunun içindir ki hiçbir şey dil kadar önemli değildir."

Dilin önemine ilişkin bu açıklamadan sonra, edebiyatın birey ve toplum hayatındaki önemine değinmekte yarar var.

Edebiyat, aracı ve ortamı dil olan bir güzel sanat dalıdır. İnsanın kendisini, çevresini, doğayı ve dünyayı tanıması, daha sağlıklı bir biçimde değerlendirmesi ve duyarlık kazanması için, edebiyat eğitimi büyük önem taşır. Dil ve edebiyat eğitiminde temel hedef, bir şey belletmek ve öğrenciye bilgi yüklemek değil, dili sevdirmek, dilin düzgün kullanılmasını öğretmek ve güzel yazılardan hoşlanma duygusunu aşılamaktır (Kavcar, 1994: 853).

Birey edebi eserleri okuyarak, dilinin geniş anlatım olanaklarının farkına varır. Dil duyarlılığı, sevgisi ve bilinci kazanır. Bu alanda sağlanan birikim, düşüncelerin sözlü ve yazılı olarak etkin bir biçimde anlatılmasının da sağlayıcısı olur.

Aynı zamanda birey okuduğu eserlerden etkilenir, eserin telkin ettiği şeyler sezgi ve yaşantı yoluyla bireyin davranışı haline gelir. Böylece ailenin ve okulun bireye kazandırmak için çaba harcadığı, çoğu zaman bilişsel yönü ağır basan davranışlar, edebi eserlerin okunması yoluyla, sezgi ve yaşantıya dayalı olarak bireye kazandırılmış olur.

Dilin önemine ilişkin bu açıklamalar, ülkemizde "Türkçenin gereği gibi öğretilip öğretilmediği; Türkçe ve Türk dili ve edebiyatı dersleri ile, çocuklar ve gençlerde okuma alışkanlığı, dil duyarlılığı, dil sevgisi ve bilinci uyandırılıp uyandırılamadığı ve bunun doğal bir sonucu olarak, ülkemizde insanların iletişim sürecinde Türkçe'yi doğru ve etkin bir biçimde kullanıp kullanmadığı?" sorularını akla getirmektedir.

Öğrencilerimizin sınav kağıtlarında sıkça rastlanan anlatım bozuklukları, yazım ve noktalama yanlışları, onların düşündüklerini yazılı olarak anlatmayı zor ve yetenek gerektiren bir iş olarak görmeleri gibi durumlar, Türk dili ve edebiyatı eğitiminde önemli eksikliklerimiz olduğunun birer göstergesidir. Bu eksiklikler ve olumsuzluklar, son yıllarda ulusal ve bölgesel olarak sayıca artan televizyonların yayınlarında, dilimizin doğru kullanımı konusuna gereken özenin ve duyarlılığın gösterilmemesi nedeniyle yaygınlaşmaktadır. Çocuklar ve gençlerde dil duyarlılığı, dil sevgi ve bilincinin gelişmesine katkıda bulunması beklenen bu yayınlar, söz konusu özellikleri geliştirmek bir yana; dil kirlenmesine, dilin yanlış ve özensiz kullanılmasına neden olmaktadır. Son yıllarda, (televizyonlarda izlenen Amerikan dizilerinin de etkisiyle) gençler arasında sıkça rastlanan, konuşma ve yazıda yabancı sözcük kullanma modası (bu sözcükler de çoğu kez yanlış anlamda kullanılmaktadır), Amerikan aksanıyla Türkçe konuşma gibi iletişime ilişkin davranışlar, bu yargıyı doğrulamaktadır. Dilin yanlış kullanımı ve dil sevgi ve bilinci konusundaki bu olumsuzluklar, ancak ilköğretimden başlayarak anadili olarak Türkçe'nin eğitimine gereken önemi verme ile ortadan kaldırılabilir. Bunu sağlamanın başlıca yollarından birisi, temel işlevi bireye önceden belirlenecek dil ve edebiyatla ilgili tutum ve davranışları kazandırmak olan ve hedeflerin kazanılması için öngörülen öğrenme yaşantıları, ölçme ve değerlendirme gibi boyutlar içeren Türkçe, Türk dili ve edebiyatı programlarının uygulanmasında karşılaşılan sorunların neler olduğunun belirlenmesinden ve gereken düzeltmelerin yapılmasından geçer. Söz konusu sorunların ne olduğu konusundaki en doğru bilgiyi ise, programı uygulamakla görevli olan öğretmenlerden almak mümkündür.

İlköğretim Türkçe programı konusunda bugüne kadar çok değişik çalışmalar yapılmıştır. Ancak, lise Türk dili ve edebiyatı programı konusunda yapılan çalışmaların sayısı sınırlıdır. Bu eksiklik, lise Türk dili ve edebiyatı programı ile ilgili değişik boyutlarını ele alan araştırmalar yapmayı zorunlu hale getirmektedir. Bundan dolayı lise Türk dili ve edebiyatı programını uygulamakla görevli olan ve uygulama sonucu ortaya çıkan eksiklik ve olumsuzlukları en iyi bilen öğretmenlerin, programla ilgili görüşlerini belirleme önemli bir gereksinim haline gelmektedir. Bu çalışma böyle bir gereksinimden doğmuştur.

Lise Türk dili ve edebiyatı programı 1957'de hazırlanmış ve çeşitli değişikliklere uğrayarak günümüze kadar gelmiştir. Ancak bu değişiklikler genellikle bazı yazarlardan seçme metinlerin ders kitaplarına alınması ve çıkarılması ya da bazı konuların programdaki ağırlığının değiştirilmesinden öteye geçememiştir. Örneğin 1957'de hazırlanan programda 1976'da divan edebiyatının ağırlığı artırılmış, 1978'de ise tekrar eski programa dönülmüştür.

Oysa, öğrenene okulda ve okul dışında planlanmış etkinlikler yoluyla sağlanan öğrenme yaşantıları düzeneği olarak tanımlanan eğitim programının (Demirel, 1999: 5); uygulamada ortaya çıkan sonuçlara göre sürekli olarak geliştirilmesi gerekir.

Kuramsal olarak, bir eğitim programının mükemmel olması için bütün öğrencilerin, programın hedeflerinin tümüne ulaşması gerekir. Oysa uygulamada bunu sağlamak oldukça güçtür. Bu nedenle programın yalnız etkililiğinin değerlendirilmesi çoğunlukla yeterli değildir. Programdaki olası aksaklıkları saptamak amacıyla sistemin tek tek analiz edilmesi gerekir (Erden, 1995: 16).

Bir eğitim programı hedefler, eğitim durumları ve sınama durumları olmak üzere üç temel öğeyi içerir. Hedefler, eğitim sürecinden geçecek bireyin bu süreçte kazanmasını beklediğimiz özelliklerdir. Eğitim durumları, bu özelliklerin kazanılabilmesi için bireyin ne tür yaşantılar içine sokulması gerektiğini; sınama durumları ise, bireyin geçirdiği yaşantılar sonucunda davranışlarında istenilen değişmelerin olup-olmadığını; olduysa, ne ölçüde olduğunu anlamamıza yardım eder.

Uygulamadaki lise Türk dili ve edebiyatı programında hedefler şu şekilde ifade edilmektedir (M.E.B., 1998: 4):

1. Milli birlik ve bütünlüğün vazgeçilmez temel unsurlarının başında gelen Türk dilini, özelliklerini bozmadan ve aşırılığa kaçmadan, edebiyatımızın seçkin eserlerini okutarak öğretmek;

2. Dilin millet hayatındaki yerini iyice belirterek, köklü kurallar kazanmış bir dilin eğitim ve öğretimdeki yerini kavramak;

3. Öğrencilere dinlediklerini, okuduklarını, incelik ve derinlikleriyle kavratmak; onların duyduklarını, gördüklerini, düşündüklerini ve anladıklarını, söz ve yazı ile planlı, etkili, akıcı ve anlaşılır bir şekilde ifade etme kabiliyetlerini geliştirmek;
4. Okumanın vazgeçilmez bir ihtiyaç olduğunu benimsetmek, okuma zevk ve alışkanlığını kazandırmak;

5. Türk dilinin kurallı, zengin, üretken ve tarihi geçmişinde çeşitli şekil ve türlerde üstün seviyeli eserler veren köklü bir dil ailesinden geldiği şuurunu yerleştirmek; bugün de Türk dili ile dünya çapında eserler verildiğini göstermek;

6. Yazarken ve konuşurken Türkçe'nin imlasına, telâffuzuna ve estetik inceliklerine özen gösterilmesinin gereği benimsetilerek bunların yaygınlaştırılmasını sağlamak;

7. Ortak milli kültür değerleri taşıyan eserlerden faydalanmak suretiyle Türk toplumunun temel değer hükümlerini öğretip benimsetmek;

8. Türk edebiyatının dünü ve bugünü ile dünya edebiyatı içerisindeki yerinin ve öneminin kavranılmasına zemin hazırlamak;

9. Türk dili ve edebiyatı öğretimi ve eğitimi yoluyla öğrencilere diğer alanlarda da sağlam, dengeli, hür ve sistemli düşünme alışkanlığı; araştırma, tartışma, değerlendirme, yorumlama, sentez ve oluşturma gücü kazandırmak;

10. Sınıf ve yaş seviyelerine göre dinleme, okuma ve yazma faaliyetleri arasında Türk dilinin bütün özelliklerini öğrenme, kullanma ve bu yolla bilgi edinme, kavrama, analiz ve sentez yapabilme alışkanlığı kazandırmak;

11. Sözlü ve yazılı olarak metin tahlili ve yeni metinler meydana getirme faaliyetleri sırasında, kültürümüzün inanç, bilgi ve zevk inceliklerine ait birikimi tanıtarak benimsetmek.

Yukarıda verilen lise Türk dili ve edebiyatı programının hedefleri incelendiğinde, bu ifadelerin hedeflerde bulunması gereken özellikleri yansıtmadığı, yani açık seçik olarak ve eğitim sürecinden geçecek olan öğrencinin kazanması beklenilen davranışlar açısından yazılmadıkları görülmektedir. Bu hedefler, öğrenciye kazandırılacak özellikler bakımından ifade edilecek olursa; hem öğrenme yaşantılarını seçip düzenleme, değerlendirme yapma hem de program geliştirme ilkeleri açısından daha uygun olur.

Lise Türk dili ve edebiyatı programında hedeflerin, öğretmenin davranışlarına işaret edecek şekilde; kavratmak, benimsetmek, hazırlamak, sağlamak, göstermek gibi ifade edildiği görülmektedir. Hedeflerin bu şekilde belirtilmesi ise, yukarıda değindiğimiz nedenlerden dolayı, öğretim etkinliklerini planlama ve uygulama, ölçme ve değerlendirme yapma ve program geliştirme çalışmalarını da olumsuz yönde etkiler.

Eğitim en genel anlamıyla bir davranış değiştirme sürecidir, bu süreçten geçen kişinin davranışında önceki durumuna göre bir değişme olması beklenir. Bu nedenle bir eğitim programında hedeflerin, öğrenci davranışları bakımından; öğretim sonunda, öğretimi başarı ile tamamlayan bir öğrencinin ne yapabileceğini gösterecek şekilde ifade edilmesi gerekir. Hedefler öğretmenin yapacakları açısından ifade edildiğinde, öğretmen belki gerçekten denileni yapmış, yani kendi hedefine ulaşmış olabilir. Fakat böyle olması, programın hedefine ulaşılıp ulaşılmadığına, yani öğrenci davranışlarında istenilen değişmelerin olup olmadığına ilişkin hiçbir bilgi vermez (Thorndike ve Hagen, 1969: 35; Tekin, 1996: 12.).

Programın önemli bir boyutu da, öğretme öğrenme süreci boyutudur. Hedeflerin iyi ve doğru biçimde ifadesi kadar, öğrenme yaşantılarının ve sürecin işleyişini sağlayacak içeriğin de iyi bir şekilde düzenlenmesi gerekir. Ancak bunu yapmak da, tek başına yeterli olmaz. Bir de, sistemi gereği gibi işletecek, nitelikli öğretmenlere ve bu öğretmenlerin uygulamada karşılaştıkları sorunları belirlemeye; belirlenen sorunlar çözümlendikten sonra, programı tekrar uygulamaya koymaya gereksinim vardır.
1.1. Araştırmanın Amacı

Ortaöğretimde çalışan Türk dili ve edebiyatı öğretmenlerinin ortaöğretim Türk dili ve edebiyatı programına ilişkin görüşlerini incelemek ve ortaya çıkan sonuçlara göre öneriler geliştirmektir.
1.2. Sınırlılıklar

Araştırma ile ilgili sınırlamalar şöyle sıralanmaktadır:

(1) Araştırma 1998-1999 öğretim yılında, Diyarbakır, Gaziantep ve Siirt il merkezlerinde çalışan edebiyat öğretmenleri ile sınırlıdır.

(2) Araştırma, öğretmenlerin Türk dili ve edebiyatı programına ilişkin görüşlerini belirlemek için ankette yer alan görüşler ile sınırlıdır.
2. Yöntem

Araştırma yöntemi, "betimleme-survey yöntemi"dir. Bu yöntem olayların, objelerin, varlıkların, kurumların, grupların ve çeşitli alanların ne olduğunu betimlemeye, açıklamaya çalışan araştırmalarda kullanılır (Kaptan, 1991:59).

2.1. Evren ve Örneklem

1998-1999 öğretim yılında, Diyarbakır, Gaziantep ve Siirt il merkezlerinde çalışan Türk dili ve edebiyatı öğretmenini kapsamaktadır. Araştırmaya katılan 110 Türk dili ve edebiyatı öğretmeni ise, araştırmanın örneklemini oluşturmaktadır.
2.2 Veri Toplama Aracının Geliştirilmesi ve İstatistiksel Analiz

Araştırmada kullanılan veri toplama aracını geliştirmek için, önce 5 Türk dili ve edebiyatı öğretmeninden, Türk dili ve edebiyatı programı hakkındaki görüşlerini kompozisyon halinde yazmaları sağlanmıştır. Öğretmenlerin görüşleri ve ilgili literatürden yararlanılarak anket taslağı oluşturulmuştur. Geliştirilen anket taslağı Dicle Üniversitesi Eğitim Fakültesi Eğitim Bilimleri Bölümü öğretim elemanlarının görüşlerine sunularak, bu görüşler doğrultusunda tekrar gözden geçirilip son şekli verilmiştir.

Veri toplama aracı anketörler tarafından uygulanmıştır. Verilerin analizinde yüzde (%) yöntemi kullanılmıştır.
3. Bulgular

Araştırmada, Türk dili ve edebiyatı öğretmenlerinin, ortaöğretim Türk dili ve edebiyatı programı hakkındaki görüşleri ile ilgili aşağıdaki bulgulara ulaşılmıştır:

1. Öğretmenlerin %75.5'i haftada 16 saatten fazla derse girmektedir. Haftada 6 saatin altında derse giren öğretmenler ise %2.7'dir.

2. Öğretmenlerin %58.2'si Türk dili ve edebiyatı programının hedefleri ile ders kitabı ve ders içeriği arasında orta derecede bir ilişki olduğunu belirtirken %36.4'ü ise az derecede bir ilişki olduğunu belirtmektedir.

3. Öğretmenlerin %70.9'una göre Türk dili ve edebiyatı dersi için tanınan süre bu dersin hedeflerini gerçekleştirmede kısmen yeterlidir. Yine öğretmenlerin %23.6'sına göre ise bu süre yeterli değildir.

4. Öğretmenlerin %57.3'üne göre öğrencilerin Türk dili ve edebiyatı dersine ilgileri orta düzeyde ve %33.6'sına göre ise az düzeydedir.

5. Öğretmenlerin %50.9'una göre, Türk dili ve edebiyatı programı ile öğrencilere dil ve edebiyat sevgisi orta düzeyde, %39.1'ine göre ise az düzeyde kazandırılmaktadır.

6. Öğretmenlerin %73.6'sı Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatı (özellikle 1940 sonrası) ile ilgili metinler üzerinde kısmen, %21.8'si ise hiç çalışma olanağı bulmadıklarını belirtmektedir.

7. Öğretmenlerin % 60.9'una göre Türk dili ve edebiyatı programında eski Türk edebiyatı ve divan edebiyatı konularının ağırlıklı olması öğrencilerin bu derse karşı ilgilerini azaltmaktadır. Öğretmenlerin %32.7'sine göre ise, Türk dili ve edebiyatı programında eski Türk edebiyatı ve divan edebiyatı konularının ağırlıklı olması öğrencilerin bu derse ilgilerini değiştirmiyor.

8. Öğretmenlerin %68.8'i Türk dili ve edebiyatı programının içeriği konusunda ağırlığın, yeni Türk edebiyatında olmasını (özellikle Cumhuriyet dönemi), eski Türk edebiyatına kısmen (bilgi amacıyla) yer verilmesini önermektedir. Bu konuda öğretmenlerin %19.3'ü, Türk dili ve edebiyatı programının olduğu gibi kalmasını, %11.9'u ise, programda konuların ağırlığının olduğu gibi korunmasını, ancak günümüz Türk edebiyatı ile ilgili örneklerden başlanarak geriye doğru gidilmesini önermektedirler.

9. Öğretmenlerin % 50.9'una göre, öğrenciler ders kitabı dışında diğer edebi metinlerden az yararlanmakta, % 42.7'sine göre ise, hiç yararlanmamaktadır.

10. Öğretmenlerin %63.3'ü öğrenci seçme ve yerleştirme sınavında edebiyat ile ilgili soruların az olması ya da hiç olmamasının öğrencilerin Türk dili ve edebiyatı dersine ilişkin ilgi düzeylerini tamamen etkilediği, %32.1'i ise, kısmen etkilediği şeklinde görüş belirtmektedir.

11. Öğretmenler, Türk dili ve edebiyatı programının içeriği öğrencilerin ilgi ve ihtiyaçlarını karşılamada az yeterli olduğunu (%80.9) belirtmektedirler. Türk dili ve edebiyatı programının içeriği öğrencilerin ilgi ve ihtiyaçlarını karşılamada hiç yeterli olmadığını belirten öğretmenler ise %17.3 kadardır.

12. Türk dili ve edebiyatı programı ile kazandırılan bilgilerin öğrencilerin daha sonraki yaşamlarında az yararlı olduğunu belirten öğretmenler %80, hiç yararlı olmadığını belirtenler ise %9.1'dir.

13. Öğretmenlerin %77.3'ü Türk dili ve edebiyatı dersinde anlatma yöntemine "çok" düzeyde yer verdiklerini belirtmektedirler. Tartışma yöntemi öğretmenlerin %45.5'i tarafından "orta", %30'u tarafından "az" ve %24.5'i tarafından ise "çok" düzeyde kullanılmaktadır. Soru cevap tekniği öğretmenlerin %61.8'i tarafından "çok", %36.4'ü tarafından ise "orta" düzeyde kullanılmaktadır. Öğretmenlerin %63.3'ü rol oynama ve dramatizasyon tekniğini "az" düzeyde kullanmaktadır. Çözümleme tekniği ise, öğretmenlerin %44'ü tarafından "az", %27.5'i tarafından "orta" ve %23.9'u tarafından ise "çok" düzeyde kullanılmaktadır.

14. Çoktan seçmeli testlerin kullanılma sıklığı şöyledir: Öğretmenlerin %45.7'si "az", %24.8'i "orta" ve %19'u ise "çok" düzeyde kullanmaktadır. Çoktan seçmeli testleri "hiç" kullanmadıklarını belirten öğretmenler ise %10 kadardır. Yazılı yoklamaları "çok" sık kullanan öğretmenler %75.5, "orta" sıklıkta kullananlar ise %17.3'tür. Öğretmenlerin %36.5'i sözlü yoklamaları "çok" sık, %31.7'si "orta" sıklıkta ve %28.8'i ise "az" kullanmaktadır.

15. Öğretmenlerin %47.3'ü ölçme sonucunda öğrencilerin yanlışlarını onlar ile birlikte her zaman, %22.7'si sık sık, %29.1'i ise arasıra düzeltmektedir.

16. Öğrencilerin sınavda yaptıkları hataları düzeltme şekli şöyledir; öğretmenlerin %70.6'sı "hatalara işaret ederim ve öğrencilerin düzeltmesini beklerim" şeklinde görüş belirtirken %18.3'ü ise hataları öğrencilere düzelttiklerini belirtmektedirler.

17. Öğretmenlerin %46.4'üne göre sınıflardaki oturma düzeni Türk dili ve edebiyatı dersinin hedeflerini gerçekleştirmeye uygun değildir. %25.5'i uygun bulurken %28.2'si ise bu konuda kararsız kalmıştır.
4. Tartışma ve Sonuç

Öğretmenlerin Türk dili ve edebiyatı programına ilişkin görüşlerini değerlendirmek amacıyla yapılan bu çalışmada ortaya çıkan sonuçlar şöyledir:

Öğretmenlerin yarısından fazlası (%58.2) Türk dili ve edebiyatı programının hedefleri ile ders kitabı ve ders içeriği arasında orta derecede ve %36.4'ü ise az derecede bir ilişki olduğunu belirtmektedir. Bir başka bulgu da öğretmenlerin büyük çoğunluğunun (%70.9) Türk dili ve edebiyatı dersi için tanınan sürenin bu dersin hedeflerini gerçekleştirmede kısmen yeterli olduğunu belirtmeleridir.

Bir eğitim programının içerik boyutunda belirlenen hedeflere ulaşmak için ne öğretelim sorusuna yanıt aranır (Demirel, 1996: 6). Bir diğer ifade ile, içeriğin hedeflerin gerçekleşmesine hizmet edecek şekilde seçilmesi gerekir. Burada önemli olan bir diğer sorun da, bireyde davranış değişikliğini sağlamak için onun ders içeriğinde öngörülen yaşantıları ne kadar süre geçirmesi gerektiğidir. Bir dersin hedefleri ile içerik ve süre arasında sıkı ilişkiler vardır. Bir hedefin gerçekleşebilmesi, yani öğrencinin davranışlarında istendik değişmelerin olabilmesi için, o hedefin gerektirdiği yaşantıların uygun koşullarda ve yeterince geçirilmesi gerekir. Öğretmenlerin bu konudaki görüşleri dikkate alındığında, Türk dili ve edebiyatı programının içeriği ve bu içerikle öğrencilere kazandırılmak istenen davranışları kazandırıcı nitelikteki yaşantılar için tanınan süre arasında bir paralellik olmadığı söylenebilir. Ayrıca programda hedefler açık seçik ve programı başarıyla tamamlayan bir öğrencinin davranışları açısından yazılmadığı için, bu hedeflere uygun içeriği seçip düzenlemek de olanaksız hale gelmektedir.

Araştırmanın sonuçlarına göre öğrencilerin Türk dili ve edebiyatı dersine ilgileri (orta düzey: %57.3; az: %33.6) düşüktür. Yine bu konuda öğretmenlerin yarısına (%50.9) göre Türk dili ve edebiyatı dersi ile öğrencilere dil ve edebiyat sevgisi orta düzeyde ve üçte birine (%33.6) göre ise az düzeyde kazandırılmaktadır. Bunun temel nedeni olarak, program içeriğinin eski Türk edebiyatı ağırlıklı olması, öğrencilerin bu tür metinlerin dilini anlamamaları; konuları, bazı kalıpları ve söz sanatlarını ezberlemelerinin ağırlık kazanması gösterilebilir. Araştırmanın sonuçları da öğrencilerin Türk dili ve edebiyatı dersine ilgisini sağlamak ve öğrencilere dil ve edebiyat sevgisini kazandırmak için, ders içeriğinin öğrencilerin rahatça anlayabilecekleri, onlarda okumaya karşı ilgi ve istek uyandıracak şekilde yeniden düzenlenmesi gerektiğini göstermektedir. Bu nedenle ders kitaplarının yazar, dilbilimci, eğitimci, psikologdan oluşan bir komisyon tarafından hazırlanması, daha sonra bir grup öğrenciye okutulup onların tepkisi alındıktan ve gerekli düzeltmeler yapıldıktan sonra yayınlanması daha doğru olur.

Öğretmenlerin çoğunluğu (%73.6) Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatı (özellikle 1940 sonrası) ile ilgili metinler üzerinde kısmen çalışabildiklerini, %21.8'i ise hiç çalışma olanağı bulmadıklarını belirtmektedirler. Çünkü Türk dili ve edebiyatı programında kronolojik bir sıra izlenmektedir. Böyle bir yaklaşım sonucu, çağdaş Türk edebiyatı konularına sıra gelinceye kadar öğretim dönemi bitmekte ve öğrenci Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatından seçilmiş örneklerle ya hiç tanışamamakta ya da bir iki örnekle yetinmek zorunda kalmaktadır. Bu durum, önemli öğretim ilkelerinden birisi olan güncellik (aktüalite) ilkesine ters düşmektedir. Güncellik ilkesine göre, öğretimde bireyin anlayabileceği onun için anlam taşıyan güncel örneklerden hareket edilmesi, eskiyi anlamayı kolaylaştırır.

Bu sonucu destekleyen bir başka bulgu da, öğretmenlerin beşte üçüne (%60.9) göre, Türk dili ve edebiyatı programında eski Türk ve divan edebiyatı konularının ağırlıklı olması öğrencilerin bu derse ilgilerini azaltmaktadır. Bu sonuç ve öğretmenlerin %68.8'inin Türk dili ve edebiyatı programının içeriğinde ağırlığın, yeni Türk edebiyatı konularında olması konusundaki görüşleri; içeriğin güncellik ve yakından uzağa ilkesine uygun olarak yeniden düzenlenmesinin gerekli olduğunu ortaya koymaktadır.

Dil ve edebiyat eğitiminde esas, öğrencinin duyuş, düşünüş ve yaşayış bakımından dengeli bir gelişim çizgisi izlemelerini sağlamaktır. Bunun en etkili yolu da, öğrenciye sağlam bir dil bilinci ve okuma zevki kazandırmaktan geçer. Öğretmen bunları yavaş yavaş kazandırmaya çalışırken okutma işine öğrencilerin zevk alabileceği metinlerle başlamalıdır. Bunun için, öğrencilerin önce kendi sosyal ve kültürel çevrelerine uygun edebiyat ürünleriyle yüzyüze gelmelerinde sayısız yarar vardır. Onlara anlaşılması güç metinler yerine, kolay anlaşılır ve öğrencinin zevkine,ilgisine uygun metinler verilmelidir (Kavcar, 1999: 145). Dolayısıyla Türk dili ve edebiyatı programında konuların günümüz yazarlarından seçilmiş metin örneklerinin ağırlıkta olduğu, tematik bir şekilde düzenlenmesi gerekir. Örneğin sevgi, hüzün, mutluluk, savaş, barış, demokrasi, insan gibi kavramların değişik yüzyıllarda değişik yazarlarca nasıl ele alındığı üzerinde durulacak bir düzenleme; kronolojik bir düzenlemeden daha doğru olur (Poyrazoğlu, 1986: 93).

Öğretmenlerin büyük bir bölümü (%80) Türk dili ve edebiyatı programı ile kazandırılan bilgilerin öğrencilerin daha sonraki yaşamlarında az yararlı olduğunu belirtmektedirler. Ayrıca Türk dili ve edebiyatı programının içeriğinin öğrencilerin ilgi ve ihtiyaçlarını karşılamada az yeterli olduğunu belirten öğretmenler de yüksek bir oran (%80.9) oluşturmaktadır. Bu sonuçları destekleyen bir diğer bulgu da, öğrenci seçme ve yerleştirme sınavında edebiyat ile ilgili soruların az olması ya da hiç olmamasının öğrencilerin Türk dili ve edebiyatına ilişkin ilgi düzeylerini tamamen etkilediği görüşünün öğretmenlerin çoğunluğu (%63.3) tarafından paylaşılmasıdır. Bu sonuçlar Türk dili ve edebiyatı programının öğrencilerin ilgi ve ihtiyaçlarını karşılamada tam yeterli olmadığı şeklinde yorumlanabilir. Öğretimin temel ilkelerinden biri de, "öğrenciye görelik" ilkesidir. Bu ilkeye göre, öğrencinin ilgileri, ihtiyaçları, heyecanları, öğrenme merakları öğretimde tüm faaliyetlerin temel sermayesidir (Küçükahmet, 1998: 37). Öğrenilen bilgiler gerçek hayat ile ilişkilendirilerek öğrencinin öğrendiği şeylerin değerini görmesi (Özden, 1998: 42) sağlanmalıdır. İlgi ve ihtiyaçlar öğretim sürecinde en temel güdü kaynaklarıdır. Bu durum, ders programları hazırlanırken öğrencilerin ilgi ve ihtiyaçlarının dikkate alınması gerektiğini ortaya koymaktadır.

Öğretmenlerin büyük çoğunluğu (%77.3) Türk dili ve edebiyatı dersinde "anlatma" yöntemine çok düzeyde yer verdiklerini belirtmektedir. Türk dili ve edebiyatı dersinde çok başvurulması gereken bir diğer yöntem olan "tartışma"; ancak öğretmenlerin yaklaşık dörtte biri (%24.5) tarafından "çok" düzeyde kullanılmaktadır. Soru cevap tekniği öğretmenlerin çoğunluğu (61.8) tarafından çok düzeyde kullanılırken, rol oynama ve dramatizasyon tekniği, "az" düzeyde (%63.3) başvurulan bir tekniktir. Edebiyat dersinin doğası gereği, kullanılması gereken bir diğer teknik de "çözümleme"dir. Bu tekniğin de öğretmenlerin yaklaşık olarak yarıya yakını (%44) tarafından "az", dörtte birine yakın (%23.9) kısmı tarafından ise çok düzeyde kullanıldığı saptanmıştır.

Yazılı yoklamaların çok sık (%75.5) kullanılmasına karşın çoktan seçmeli testler ancak öğretmenlerin yaklaşık olarak beşte biri (%19) tarafından çok sık kullanılmaktadır. Bu sonuç, öğrencilerin belli bir konudaki düşüncelerini örgütleyip sunmalarına olanak sağladığı için, özellikle öğrencilerin yazılı anlatım güçlerini geliştirme bakımından olumlu olarak değerlendirilebilir.

Ölçme sonucunda yapılan yanlışları öğrencilerle birlikte "her zaman" düzelten öğretmenler %47.3'tür. Öğretmenlerin ölçme sonucunda öğrencilerin yaptıkları hataları düzeltme konusunda en çok başvurdukları yol ise, hataları öğrencilerle birlikte düzeltmedir (%70.6). Böyle bir uygulama, öğrencilere yaptıkları hataları görme ve düzeltme olanağı sağlaması bakımından önemlidir.

Öğretmenlerin yaklaşık yarısı (%46.4), sınıfın oturma düzeninin Türk dili ve edebiyatı dersinin hedeflerini gerçekleştirmeye uygun olmadığını belirtirken %28.2'si ise bu konuda kararsız kalmıştır. Eğitim durumlarının düzenlenmesinde dikkate alınması gereken noktalardan biri de sınıf düzenidir. Sınıf düzeni, öğrenmeye yardım edici, konu ve yönteme uygun, öğretmen ve öğrencilerin birbirlerine ve kaynaklara ulaşmasını kolaylaştırıcı, trafik akışına yardımcı, öğrenci katılımını artırıcı olmalıdır (Başar, 1994:36).
5. Öneriler

1.Türk dili ve edebiyatı dersinin hedefleri, öğretim sürecinden geçecek olan öğrencilerin kazanmaları istenilen davranışlar açısından ifade edilmesi ve bu hedeflerin gözlenebilir öğrenci davranışlarına çevrilmesi gerekir.

2.Türk dili ve edebiyatı programının hedeflerini gerçekleştirmek için ders kitabı, ders içeriği ve bu ders için tanınan süre uygun hale getirilmelidir. Öğretmenlerin sınıfta incelenen bir metinden yola çıkarak, öğrencilerini o metnin yazarının kitabını ya da aynı temayı işleyen başka yazarların eserlerini okumaya yönlendirmeleri için programda esnek bir düzenlemeye gidilmelidir. Böylece öğrencinin sadece sınıfta bir şeyler öğrenmesi ve öğrendiği yarım yamalak bilgiyle yetinmesi yerine, araştırması, incelemesi, bilgiye kendi kendine ulaşmayı öğrenmesinin yolları açılmış olacaktır.

3. Araştırmanın sonuçlarına göre öğrencilerin Türk dili ve edebiyatı dersine karşı ilgileri düşüktür. Dolayısıyla Türk dili ve edebiyatı programı, öğrencilerin ilgisini çekecek şekilde yeniden düzenlenmelidir. Günümüz edebiyatından seçkin örneklerle öğrencilerin okudukları metinlerle yaşam arasında bağ kurmaları sağlanmalı, bu yolla onlarda dil duyarlılığı, dil sevgisi ve bilinci uyandırılmaya çalışılmalıdır. Gerekirse bu konuda öğretmen ve öğrencilerin görüşlerine de başvurulmalıdır.

4. Türk dili ve edebiyatı derslerinde söz sanatları, kalıplar, kurallar ezberletilmekten kaçınılmalı, bu tür kurallara öğrencilerin sezgi yoluyla ulaşmaları sağlanmalıdır.

5. Türk dili ve edebiyatı programında konular günümüz edebiyatından seçilmiş metin örneklerinin ağırlıkta olduğu tematik bir şekilde verilmelidir. Örneğin sevgi, hüzün, mutluluk, savaş, barış, demokrasi, insan gibi kavramların değişik yüzyıllarda değişik yazarlarca nasıl ele alındığı üzerinde durulacak bir düzenlemeye gidilmelidir

6. Bir çok öğrenci derse girerken kendi kendine "Bu konuyu niçin öğrenmeliyim?" sorusunu sorar. Bu sorunun sorulduğu derslerden birisi de Türk dili ve edebiyatı dersidir. Dili eski, öğrencinin kendi hayatından bir şeyler bulamadığı metinlerin yer aldığı bir programla,
öğrencilerde öğrenme isteği uyandırılamaz. Bu nedenle, Türk dili ve edebiyatı dersinin programı güncelleştirilmelidir . Yani programın pratikte değeri olmalıdır.

7. Öğrencilerin lise dönemindeki en önemli hedeflerinden birisi istedikleri üniversiteye girmektir. Üniversiteye giriş sınavlarında ise edebiyat sorularına çok az yer verilmesi, öğrencilerde edebiyat konularının gereksiz olduğu izlenimini uyandırmakta ve onların edebiyat derslerine gereken ilgiyi göstermelerini engellemektedir. Bu olumsuz durum, öğrenci seçme ve yerleştirme sınavında edebiyat sorularına yeteri kadar ağırlık vermekle ortadan kaldırılabilir.

8. Öğretmenlerin anlatma yöntemi yanında diğer yöntemlere de ağırlık vermeleri için hem öğretmen yetiştiren yükseköğretim programlarında gerekli düzenlemeler yapılarak öğretmen adaylarının yetişmeleri sağlanmalı hem de halen görev yapan öğretmenler için bu konudaki eksiklikleri giderici nitelikte bazı hizmet içi eğitim kursları düzenlenmelidir.

9.Öğrencilerin farklı yeteneklerinin ortaya çıkarılabilmesi için, ölçülecek özelliği ölçmeye uygun olan değişik ölçme araçları kullanılmalıdır.

10. Sınıfın oturma düzeni, Türk dili ve edebiyatı dersinde yapılan öğretim etkinliklerini kolaylaştırıcı ve öğretim hedeflerini gerçekleştirmeye hizmet edici hale getirilmelidir. Örneğin, sınıfta bir tartışma yapılacaksa, tartışmaya katılacak öğrencilerin birbirlerini görebilecek şekilde oturmalarına imkan verecek bir oturma düzeni sağlanmalıdır.

0 yorum:

Blogger Template by Clairvo