17 Mart 2011 Perşembe

Ben Merkezli Hikaye örneği nedir,Oktay Akbal

Geleneksel olarak, öteden beri kullanılan bir anlatı yöntemidir. Ben'li bir anlatımdır bu. Birinci kişi başından geçen bir olayı, içinde bulunduğu bir durumu, gözlem ve izlenimlerini bize anlatır. Bunun gibi çevresini, çevresindeki kişileri, bu kişilerin duygu ve düşünce evrelerini de yine birinci kişinin gözüyle görür, onun duygularıyla tanırız. Bu tür anlatışın doğrudanlık, okur için sağladığı yakınlık, canlılık gibi üstün yanları vardır. Dilsel engellerle karşılaşmadan anlatılanların içine kolayca girebiliriz. Öykünün kişilerini ayrımda da kolaylık sağlar bu anlatış biçimi. Bunu da ekleyelim, öyküleyen birinci kişi her zaman öykünün ana kişisi olmayabilir, bunun yerine yardımcı kişilerden biri olabilir. Bu durumda daha nesnel bir anlatış belirir. Ama ister ana kişilerden biri olsun, ister yan kişilerden biri olsun öyküyü anlatan birinci kişi, yaşantıyı doğrudan verir bize. Şu örnekte olduğu gibi.

"... Ben mağaranın kapısı önünde, bir ayağım içerde, bir ayağım dışarda beklerdim. Bir kapkaralık mağarayı, bir ışık içinde yüzen bahçeyi seyrederdim. Güneş ağaçlardaki eriklerin üzerinde ışıldardı. Komşu bahçeden küçük ağabeyimin sevgilisi 'Ayva çiçek aç-mış'ı bize duyurmaya çalışır, arada bir annem evin penceresinden belirip bana 'Sakın sen içeri girme...' diye seslenip kaybolurdu. Yaz akşamının tatlılığı geniş bahçeye, yeni açmış çiçeklere, meyva dolu ağaçlara sinerdi. Komşulardan birinin kuyudan su çektiği çıkrığın gıcırtısı derinden gelir, bir yanda da ağabeylerimin sesleri, kazma ile küreğin toprağa çarpmasının gürültüsü işitilirdi.

Sur dibindeki mağara bana korku verirdi. Gündüzleri yalnız başıma kapısından bile bakmak beni korkutuyordu. İçerisi daima karanlıkla, rutubetle, bir sürü bitip tükenmeyen çıtırtılarla dolu olurdu. Geceleri ise bahçeye çıkmak imkânsızdı. Bizans'tan kalma bu surların hikâyesini, alayı, şakayı, mübalayı seven güler yüzlü haliyle anlatır, bizleri heyecandan heyecana sürükler, sonra 'Biz vaktiyle bu mağaradaki defineyi çok arardık. Hele biçare Nihat Bey amcanın ömrü bu define peşinde geçti,' der, bizi sıcak hayallere, bir binbir gece masallarına doğru götürürdü."
(Oktay Akbal, Bizans Definesi’nden)

Birinci kişili anlatımın tüm özelliklerini bu kısa alıntıda bulabiliriz. Buradaki "ben", yazarın kendisi midir, yoksa öykünün bir kahramanı mıdır; bu önemli değil. Mağarayı, mağaranın çevresini öyküyü bize anlatan çocuğun gözüyle görüyor, onun izlenimlerini, onun gözlemlerini paylaşıyoruz. Böylece öyküden içeri girmemiz kolaylaşıyor. Anlatıcıyla (birinci tekil kişi) aramızda bir yakınlık, bir dostluk kuruluyor. Böylelikle onunla yer değiştirmemiz, kendimizi anlatıcının yerine koymamız kolaylaşıyor.
Gördüğümüz gibi, bu alıntıdaki birinci kişi hem bir gözlemci, hem de izlenimci kişi gibi davranıyor. Bir yandan gördüklerini gözlemlediklerini anlatırken bir yandan da anlattıkları üzerine görüşlerini belirtiyor. Böylece dolaylamalara başvurmadan, doğrudan anlatılanı algılamamıza olanak sağlıyor.

0 yorum:

Blogger Template by Clairvo