2 Ağustos 2010 Pazartesi

Asansörün icadı Tarihteki ilk asansörü kimler kullandı

Eski Roma imparatorlarının sarayların­da, katlar arasında inip çıkan birtakım küçük dolapçıklar bulunurdu. Bu sarayların günümüze dek ulaşan kalıntılarında da görüldüğü gibi, du­varların içindeki boşluklarda inip çıkan ve kat­lar arasında genellikle yemek tepsilerini nak­letmek işinde kullanılan bu dolapçıklar yeryü­zündeki ilk asansörler olmuştu belki de.

Ancak şu da var ki, Romalı mimar Vitarius, Milâttan sonra 26 yılında yazdığı bir eserde, Roma’da, Milâttan 236 yıl önce dahi yük kaldırmak işin­de kullanılan birtakım araçların varlığından bahsetmekte idi. Ancak, bunların asansörü andıran araçlar olup olmadığı bugün kesinlikle bi­linmemektedir. Roma saraylarının duvarları içindeki özel boşluklarda iplerin çekilmesiyle aşağı inen veya yukarı çıkan dolapçıkların ise asansörün en ilkel şekli olduğunda fizik adam­ları hemfikirdirler.

Ortaçağda ise buna benzer asansörlerin ma­nastırların duvarları dışında faaliyet gösterdi­ği bilinmektedir. Manastırlara yabancıların gir­melerini önlemek amacıyla dış kısımlarda ku­rulan ve yine iplerinden çekilmek suretiyle yukarı-aşağı çalışan bu asansörler, manastıra ge­len yük ve erzakın yukarı çekilmesi, içeri alın­ması işinde kullanılırdı.

17. yüzyılın başlarında Velayer adında bir Fransız mimarı, bu aşağıya ve yukarıya doğru çalışan dolaplara yeni bir sistem getirdi. Mimar Velayer, bir karşı ağırlığın yardımıyla denge­de duran ve kolla çevrilmek suretiyle hareket eden bu yeni âletine “uçan iskemle” adını vermişti. Ancak bu iskemle üzerinde insanların de­ğil de yüklerin bulunduğu sırada yerden yuka­rı doğru yükselen bir iskemle idi…

Aradan on beş yıl geçtikten sonra bu ko­nuda büyük bir devrim meydana geldi… Henry Wattermann adında bir Amerikalı, dev bir dolap ortaya çıkararak bunu New York’taki bir binanın iki katı arasına monte etti. Watermann, bu dev dolabın yukarı aşağı hareket etmesinde basınçlı havadan faydalanmıştı. Sı­kışan havanın verdiği basınç gücü ile yukarı çıkan dev dolap, havanın boşalmasıyla tekrar eski yerine iniyordu. Böylelikle insan gücüne ihtiyaç kalmadan ve çok daha ağır yüklerin ra­hatlıkla kaldırılmasını sağlayan yeni bir sistem ortaya çıkmış oldu.

1867 yılında Edoux adında bir Fransız mü­hendisi, Uluslararası Paris Sergisi münasebe­tiyle yeni bir tip yük kaldırma makinesi yaptı ve adını “assenceur-asansör” koydu. Edoux yap­tığı bu makine ile sergiyi ziyarete gelenleri de: yüksek noktalara kadar çıkarıp indirebiliyordu. Fransız mühendisi bu icadını sonraları daha da tekâmül ettirdi ve 1878 yılındaki Paris sergi­sinde ziyaretçileri 62,5 metre yüksekliğe kadar çıkartmayı başardı. Edoux’nun bu enteresan makinesi 1878 Paris Sergisi’nin en enteresan özelliği ve en büyük ilgiyi toplayan köşe si ol­muştu…

İki yıl sonra bu kez ünlü Alman fizikçisi Wer­ner von Siemens yeni bir buluşla ortaya çıktı. Siemens, asansörün çalışmasında elektrik gü­cünden faydalanmayı düşünmüş ve bu esas üze­rinde hazırladığı bir asansör plânını ilk kez 1880 yılında Almanya’nın Mannheim şehrinde açılan sergide tatbik mevkiine koymuştu.

Mannheim sergisini ziyarete gelenler, elek­trik gücü ile hareket eden bu asansöre binip hiç yorulmadan en yüksek noktalara kadar çı­karak bütün sergiyi kuşbakışı seyretmek imkân ve fırsatını buldular.

1889 yılında Paris’te açılan büyük sergide dünyaca ünlü Fransız mühendisi Eiffel, adını ölümsüzleştiren büyük çelik kuleyi kurduğu za­man içine bir asansör yerleştirmeyi de ihmal etmemiş ve bu büyük eserinin asansörünü Siemens’in elektrik gücüyle hareket sağlama esa­sına göre inşa ettirmişti. Eiffel (Eyfel) kule­sine çıkmak isteyenler bu elektrikle çalışan asansör sayesinde büyük bir rahatlık içinde bu­nu yapabilmişlerdi.

1889 Paris Sergisi’nden sonra asansör yalnız tüm Avrupa’ya yayılmakla kalmamış, dünyanın en ücra köşelerine kadar girmişti. İnsanoğlu böylece binaların yükselmesinden korkmamış ve merdiven çıkmak gibi gözünde en fazla bü­yüttüğü bir zahmetten bu sayede kurtulmuştu.

0 yorum:

Blogger Template by Clairvo