17 Eylül 2011 Cumartesi

İslamiyetten Önceki Türk Edebiyatının özellikleri


İslâmiyet'ten önceki Türk Edebiyatının Göktürk ve Uygur gibi iki dairesi vardır. Ancak bu devir edebiyatını daha önceki devirlere kadar çıkarmak gerekir. Türk Edebiyatının şimdilik karanlık kalan ve Göktürk devrinden önceki zamanı, daha çok Çin metinlerinden öğrenilmektedir. Çin kaynaklarında Hunlar'a ait Türkçe kelimelere ve bazı mektuplarla bir Hun türküsünün tercümesine rastlanmıştır. Bu durum, Hunların mutlaka bir edebiyatlarının olduğu, gerek şifahî gerekse yazılı olarak bu edebiyatın devam ettiği fikrini vermektedir.
1. Göktürk devri Türk Edebiyâtı:
Bu devrin ele geçen yazılı metinleri daha çok mezar taşlarıdır. Bunlardan başka dikili taşlar, aynalar, paralar ve kâğıt üzerine yazılmış metinler de vardır. Ancak Göktürk devrinin ele alınan ve gerçekten edebî ve tarihî değer taşıyan metinleri Orhun Âbideleri’dir. Orhun Irmağının eski yatağı ile Koşu Çaydam Gölü havâlisinde olan ve Göktürk tarihini aydınlatan bu kitabeler Tonyukuk, Kültigin ve Bilge Kağan adına dikilmişlerdir.
İlteriş Kağan ile Kapagan Han zamanında baş vezir ve büyük devlet müşaviri olan Tonyukuk’un adına dikilen kitabe, Tonyukuk Yazıtı olarak adlandırılmıştır. Tonyukuk Yazıtı, 720 tarihlerine doğru, ölümünden önce, kendisi tarafından yazdırılmış bir âbidedir. Âbide’de İlteriş ile Kapagan Kağan devirlerinde devletin durumu anlatılmış ve bazı öğütler verilmiştir. Bilge Kağan’ın da kayınbabası olan Bilge Tonyukuk, bu itibarla Türk tarihini ilk defa kaleme almış ve edebiyatımızda tarih şuurunun hakim olduğu bir hâtırât da yazmıştır.
Kültigin Yazıtı, bu devir edebiyatının ikinci mühim eseri durumundadır. 20 günde yazılan bu âbide, 732 yılında dikilmiştir. Kültigin adına yazılan âbidedeki sözler, Bilge Kağan ağzından verilmiş ve ikinci Türk tarihçisi Yulug (Yollug) Tigin tarafından yazılmıştır.
Bilge Kağan Yazıtı’na gelince, bu âbide, Göktürk Kitabeleri içinde en mühim mevkii işgal eder. Yulug Tigin tarafından yazılan ve 735 tarihinde dikilen Bilge Kağan Yazıtı, kısa cümlelerle yazılmıştır. Bilhassa tekrir sanatını ihtiva etmekte, tarih, dil ve edebiyat bakımından üstün bir değere sahip bulunmaktadır. Bu âbidelerde Türkçe'nin bir hayli işlenmiş olduğu görülmektedir.


Âbideleri ilk defa Danimarkalı Wilhelm Thomsen, 1893 yılında okumuş, ondan iki yıl sonra 1895’te de aslen bir Alman olan meşhur Rus araştırmacısı Wilhelm Radloff çözmüştür. Her iki araştırmacı da yazının okunmasında, âbidelerdeki Çince tercümeden faydalanmışlardır. Bizde ise ilk olarak Necib Asım, daha sonra Hüseyin Nâmık Orkun, Nihal Atsız, Talat Tekin, Osman Nedim Tuna, Osman Fikri Sertkaya ve Prof. Dr. Muharrem Ergin, âbideler üzerinde çalışmalar yapmışlar ve gerek dil incelemesi, gerekse metin neşri olmak üzere yayınlarda bulunmuşlardır.
2. Uygurlar devri Türk Edebiyâtı:
Göktürk Devleti'nin yıkılışından sonra idareyi ellerine alan Uygurlar devrinde Türk Edebiyatı, eskiye nispetle gelişme göstermiş ve birçok mevzuda eserler yazılmıştır İlk devri 745-840 yıllarından olmak üzere iki kısımda ele alınan Uygur devri dil yadigârları, bir hayli zenginlik gösterir. Bu metinler, Uygurların mensup olduğu dinlere göre; Mani, Burkan (Buda) ve İslâm muhiti eserleri olmak üzere üç kısımda ele alınabilir. Bu devirde Türk Edebiyatında; koşug, kojang “şarkı, türkü”, koşma, taşkut “beyit”, takmak “türkü, bulmaca”; ır, yır “şarkıcı”, küg “aheng”, şlok, soluka “manzume”, padak “mısra”; kavi, kavya “şiir”, baş, başik “ilâhi” gibi bir kısmı Sanskritçe'den alınmış edebî terimleri de görmek mümkündür. Bundan başka Aprınçur Tigin, Kül Tarkan, Sınku Seli Tutung, Ki-Ki, Pratyaya-Şiri, Asıg Tutung, Çisuya Tutung, Kalım Keyşi, Çuçu ve Yusuf Has Hacib gibi şairler, eserleriyle görülürler. Bunlardan son ikisi İslâmî devirdeki Türk edebiyatı içine girmektedir. Çuçu adındaki şaire, Kaşgarlı Mahmud, Dîvânü Lügâti’t-Türk adlı eserinde yer vermiştir.
Dokuz ve 10. asırlarla 11. yüzyılın ilk yarısını içine alan Uygur Türk Edebiyatı da, yazıtlara yer vermiştir. Bunlardan ilki, Uygurların ikinci hükümdarı Moyuncur adına dikilmiştir. Moğolistan’ın Şine Usu Gölü civarında bulunan yazıt, Kutlug Bilge Kül ve Moyunçur devirlerinden bahsetmektedir. Sekizinci asra ait olan bu yazıt, daha çok Şine Usu adıyla anılmıştır. Bu kitabe de dil ve yazı bakımından Göktürk Âbidelerine benzemektedir. Eser, Ramstedt ve Hüseyin Nâmık Orkun tarafından neşredilmiştir.
Uygurların ikinci devresinde ortaya konan eserlerde, mühim değişiklikler görülür. Her şeyden önce Göktürk yazısı bırakılmış, Soğd alfabesiyle eserler verilmiştir. Bunun sebebi dindir. Manihaizm'in kabulüyle Maniheist olan Soğdların yazısı alınmış, fakat Göktürk yazısı az da olsa kullanılmıştır. İkinci bir sebep, 840 yılından sonra Uygurlar, yerleşik bir medeniyete geçmişlerdir. Dil, gerek sentaks bakımından, gerekse yabancı kelimelere açıldıkları için, bozulmuş ve açıklığını kaybetmiştir. Bu devirde Nesturiliğe ait metinler de olmakla birlikte, daha çok Budizm ve Manihaizm dinlerine ait eserler ağır basarlar. Ayrıca hukuk, tıp, tarih ve coğrafya ile ilgili kitapların bulunduğunu zikretmek gerekir. Bu eserlerin bazıları tercümedir. Belirli bölgelerde parça parça bulunan metinler, toplama olarak belirli isimlerde, eser olarak ele geçenlerse, taşıdıkları adlarla neşredilmişlerdir.
Prof. W. Bang, V. Gabain ve büyük Türk filologu Prof. Dr. Reşit Rahmeti Arat’ın birlikte çalışmalarının sonucu, on cüzden meydana gelen ve Berlin Prusya Akademisi yayınları arasında yer alan Turfan Türk Metinleri; yine Turfan’da Bulunan İki Kazık Üzerindeki Yazılar; Hoça’da Bulunan Türkçe Mani Metinleri; dört cüzden meydana gelen ilk üçü Müller, dördüncüsü Gabain tarafından hazırlanan ve Prusya Akademisince neşredilen Uygurica; Radloff’un hazırlamaya başladığı ve Prof. Malov’un 1928 yılında neşrettiği yedisi Buda, ikisi Mani ve biri Hıristiyanlığa ait olan Uygur Dili Yadigârları; Von le Cog’un 1910 yılında Berlin Akademisi yayınları içinde neşrettiği "Mani Dinine Âit Bir Metin Parçası"; Bang ve Reşit Rahmeti’nin birlikte 1932 yılında neşrettikleri "Eski Turfan Şarkıları" ve Reşit Rahmeti Arat tarafından neşredilen tıbba dâir eserler, parça parça eserlerdir.
Bunlardan başka Altun Yaruk ile İki Kardeş Hikâyesi, başlı başına eser olarak Uygur Türk Edebiyatı içinde, hususî bir değere sahiptir. Altun Yaruk, 1697 yılında istinsah edilen, Budist Sarı Uygurlara ait olan bir eserdir. Prof. Malov tarafından bulunan eser, Budizm’e ait olup, bu dinin akide ve ahlâkla ilgili esaslarından bahsetmektedir.
1908 yılında Kansu vilayetinde bulunan İki Kardeş Hikâyesi’nin aslı Paris’te Bibliothèque Nationale’dedir. Eser ilk önce Cl. Huart, 1914 yılında da Pelliot tarafından neşredilmiştir. Türkiye’de Hüseyin Namık Orkun, Pelliot neşrine dayanarak Prens Kalyanamkara ve Papamkara Hikâyesinin Uygurcası adıyla, Dil Kurumu yayınları arasında bastırmıştır. J.R. Hamilton ise eserin Le Conte Bourdhique adıyla son ve mükemmel neşrini yapmıştır.
Turfan Türk Metinleri adlı eserin bunlar içinde ayrı bir yeri vardır. Bilhassa 8. cüzde yer alan Sekiz Yükmek adını taşıyan metin, kelime zenginliği bakımından dikkati çeker. Ayrıca açık bir ifadenin hakim olduğu metinde yer alan mefhumların Türkçe'de karşılanışı, esere ayrı bir değer katar.
İslâmiyet'ten Önceki Türk Edebiyatının örneklerini veren Göktürk ve Uygur metinleri, şüphesiz sadece bunlar değildir. Ele geçmeyen ve geçmesi muhtemel metinlerin de olduğunu düşünmek gerekir. Zaten âbidelerde kullanılan dilin bir hayli işlenmiş edebî bir dil olması, çok öncelerde Türk dili yadigârlarının bulunması gerektiğini düşündürmektedir.
Yalnız Uygurların edebiyatlarının bir devamı olarak teşekkül eden İslâmiyet'ten sonraki eserlerde, Uygur yazısı, kendisini uzun müddet korur. İslâmiyet'in kabulüyle alınan İslâmî Türk yazısıyla atbaşı yürüyen ve ikili bir alfabenin içine giren Türklük âlemi, eserlerinde her ikisine de yer verir. Uygur yazısını bilen kâtipler “bahşı” adıyla anılır ve Uygur yazısı, paralarda da görülürdü. Hakâniye (Karahanlılar) Devletinde, Moğol İmparatorluğunda, İlhanlılar zamanında, Timurlular ve Altınordu Devleti'nde İslâmî Türk yazısına yer verilmekle birlikte, resmî kitabette daima Uygur yazısı kullanılmıştır. Hattâ Anadolu Türkleri de bu yazıyı bilip kullanmışlar ve bu durum Fatih zamanına kadar kendini korumuştur. Bilindiği üzere Fatih Sultan Mehmed Han zamanında bazı yarlıklar, bu harflerle yazılmıştır.
Kaşgarlı Mahmud’un Dîvânü Lügâti’t-Türk adlı eseri bir tarafa bırakılırsa, İslâmî Türk Edebiyatının başlangıcında yer alan eserler; Kutadgu Bilig, Atabetü’l-Hakâyık, Bahtiyarnâme, Miracnâme, Tezkiretü’l-Evliyâ ve Mîr Haydar’ın Mahzenü’l-Esrâr tercümesi, Uygur yazısıyla yazılan eserlerin başında gelmektedir. Fakat bu eserlerin İslâmî Türk yazısına yer veren nüshalarını da zikretmek gerekir.


İSLAMİYET'TEN ÖNCEKİ TÜRK EDEBİYATI

(..?-11.yy.)

A) SÖZLÜ EDEBİYAT DÖNEMİ:

M.S.VIII. yüzyıla gelinceye kadar Türklerin henüz yazıyı kullanmadıkları dönemdeki edebiyattır. Bu dönem edebiyatı, sözlü olarak üretilmiş ve kulaktan kulağa yayılarak varlığını sürdürmüştür. Bu dönemde edebiyatımızı Şamanizm, Maniheizm, Budizm gibi dinler etkilemiştir

Genel özellikleri:

  1. Bu dönem edebiyatı müzik eşliğinde (“kopuz” adı verilen sazla) dile getirilmiştir.
  2. Ölçü, ulusal ölçümüz olan “hece” ölçüsüdür.
  3. Nazım birimi “dörtlük”tür.
  4. Dönemine göre arı bir dili vardır.
  5. Dizelere genel olarak yarım uyak hakimdir.
  6. Daha çok doğa, aşk ve ölüm konuları işlenmiştir.
  7. Bu döneme yönelik elimizdeki en önemli ve eski kaynak Kaşgarlı Mahmut’un “Divan-ı Lügat-it Türk” adlı eseridir

Dönemin ürünleri:

  1. KOŞUK: “Sığır” denilen sürek avları sırasında söylenen şiirlerdir. Konusu daha çok doğa, aşk, savaş ve yiğitliktir. Bu tür daha sonra Halk edebiyatında “Koşma” adıyla anılmıştır.
  2. SAV: Dönemin özlü sözleridir. Bugünkü atasözlerinin ilk biçimi niteliğindedir.
  3. SAGU: “Yuğ” adı verilen ölüm törenlerinde, ölen kişilerin erdemlerini ve duyulan acıları dile getiren şiirlerdir.
  4. DESTAN: Toplumu derinden etkileyen olaylar sonunda halk arasında kendiliğinden oluşan uzun nazım türüdür.

DESTANLARIN ÖZELLİKLERİ

1. Toplumun ortak görüşlerini yansıtması

2. Olağanüstü özellikler taşıması

3. Kişilerinin seçkin olması (Kral, Han, Hakan...vb.)

4. Milli dilde söylenmiş olması

5. Milli nazım ölçüsüyle söylenmiş olması

6. Oldukça uzun olması

7. Konuları bakımından savaş, deprem, yangın, mizah, ünlü kişilerin yaşamları şeklinde sıralanabilmesi

TÜRK DESTANLARI

Destanlarımız yazıya geçirilmedikleri için bugün bunların ancak konularını bilmekteyiz. Bunları da İran, Çin ve Arap kaynaklarından öğreniyoruz.

A) SAKA DEVRİ DESTANLARI

1) Alp Er Tunga Destanı: Türk-İran savaşlarında Alp Er Tunga’nın yiğitliklerini ve bu savaşları anlatır.

2) Şu Destanı: İskender’le Türkler arasındaki savaşı ve Türk hakanı Şu’nun kahramanlıklarını anlatır.

B) HUN DEVRİ DESTANI

Oğuz Destanı, Hun hükümdarı Mete’yi ve onun yaşamını anlatır.

C) GÖKTÜRK DEVRİ DESTANLARI

1) Bozkurt Destanı: Göktürklerin dişi bir kurttan türeyişini anlatır.

2) Ergenekon Destanı: Bir savaşta yenilen ve Ergenekon’a açılan Türklerin orada bir demir dağı eritip intikamlarını almalarını anlatır.

D) UYGUR DEVRİ DESTANLARI

1) Türeyiş Destanı: Uygurların bir erkek kurttan türeyişi anlatılır.

2) Göç Destanı: Uygur Türkleri’nin anayurtlarından göçünü anlatır.

NOT: Destanlar oluşumları bakımından iki grupta incelenebilir.

a) Doğal Destanlar: Halk arasında ortaya çıkan anon,im ürünlerdir. Bunlar genellikle daha sonra bir şair tarafından derlenip düzenlenmiştir. Bu türe örnek olarak şu destanları sıralayabiliriz.

İliada, Odysseia Yunanlıların (Homeros)

Nibelungen Almanların

Ramayana, Mahabarata Hintlilerin

Cid İspanyolların

Chanson de Roland Fransızların

Gılgamış Sümerlerin

b) Yapma (Suni) Destanlar: Bir olayın doğal destana benzetilerek bir şairce destanlaştırılmasıdır. Yapma destan örneği olarak şunları sıralayabiliriz:

Virgilius Aeneit

Dante İlahi Komedi

Tasso Kurtarılmış Kudüs

Milton Kaybolmuş (Kaybedilmiş) Cennet

Firdevsi Şehnâme

B) YAZILI EDEBİYAT DÖNEMİ

Bu dönemi Göktürk ve Uygur dönemi eserleri olarak iki grupta inceleyebiliriz

1) Göktürk (Orhun) Yazıtları (VIII. yy): Bunlarda Çinlilere karşı bağımsızlık savaşı yapan, Türk bütünlüğünü yeniden kurmak için içte ve dışta svaşan Göktürklerin hikayesi anlatılır. Bu abideler 38 harfli olan Göktürk alfabesiyle yazılmıştır. Bunlardan en önemli olanları üç tanedir.

a) Bilge (Vezir) Tonyukuk Yazıtı (720-725): Dört bakana vezirlik etmiş olan Tonyukuk tarafından yazılmıştır. Daha çok Çinlilerle yapılan savşlar anlatılmaktadır.

b) Kül Tigin Yazıtı (732): Göktürk hakanı olan Bilge Kağan kardeşi Kül Tigin’in ölümü üzerine bu abideyi dikmiştir.

c) Bilge Kağan Yazıtı (735): Göktürk hakanı olan Bilge Kağan’ın ölümünden sonra yazdırılmış birabidedir. Son iki yazar daha çok dönemin olaylarından , törelerinden ve Bilge Kağanın ulusuna dilediği iyi dileklerden söz eder.

* “Türk” adının geçtiği ilk yazılı belge ve Türk edebiyatının ilk yazılı örnekleri olan Göktürk abidelerindeki yazılar Prof. Thomsen ve Radloff tarafından okunmuştur.

2) Uygur Dönemi Eserleri: Göktürk devletinin yıkılmasından sonra kurulan Uygur hanlıklarından kalma eserlerdir. Daha çok Buddha ve Mani dininin esaslarını anlatan metinlerdir. Bunlar Turfan yöresinde yapılan kazılarda ortaya çıkarılmıştır. Uygurların kağıda kitap basma tekniğini bildikleri anlaşılmaktadır. Dönemden kalma birçok hikayenin yanında “kökünç” denilen bir tür ilkel tiyatro eserleri de vardır. Uygurlar bu eserleri 14 harfli Uygur alfabesiyle yazmışlardır.

0 yorum:

Blogger Template by Clairvo