17 Mart 2011 Perşembe

roma imparatorluğunda fahişelik nedir?

Roma İmparatorluğu’nda Fahişelik


Bu özet, Batı Tarihinde Fahişeler (Nickie Roberts) kitabının “Roma Sirki: İmparatorlukta Seks Ticareti” makalesinin kısa bir özetidir. Bu yazının sadece bir makalenin özetini içermesi ve kaba bir giriş çalışması olması dolayısıyla bu konu hakkında daha ayrıntılı bir çalışma yapılması gerekmektedir.
Romalı üst sınıflarda nikahlı eşler Yunanlı kadınların aksine, evlere hapsedilmiş ya da sosyal yaşamdan sürgün edilmiş değillerdi. Sık sık çıkıp gezinirler; tiyatrolara gider, tapınaklarla mahkemeleri ziyaret ederlerdi. Genelde aile evinde özel öğretmenlerden eğitim almalarına izin verilirdi. Romalı kadınların Yunanlı kadınlardan daha özgür oldukları kuşkusuzdu ve bu özgürlüğü onlara sağlayan da Roma’nın ataerkil toplum yapısıydı.Yunan’da tüccar sınıfı eski aristokrasiyi iktidardan etmekte başarılı olmuşken, Roma’da üst sınıfa kimse asla meydan okumadı. Aristokrasi de soylarının süreceği garantisi içinde, kentte herkesin izleyeceği kuralları belirlemeye koyuldu.

Romalı kadınlar özgürlüklerine o derece değer verirlerdi ki, ilk imparator Augustus özellikle üst sınıflardan kadınları evlenip çocuk doğurmaya zorlamayı hedef alan yasalar çıkardığında, çoğu gönüllü olarak fahişeliğe kaydolup kendilerini bu kurallardan kurtarmayı yeğlediler. Bu arada aşağı sınıflar da bütün ataerkil evlilik biçimlerini göz ardı edip atalarının cinsel adetlerini sürdürmeyi yeğliyorlardı.

Roma’nın yayılmacı politikaları, kente muazzam sayıda ve sürekli seks işçisi akını anlamına geliyordu. Yabancı sömürgelerin fethedilmesi sadece köle akını anlamına gelmiyor, toprağından koparılan köylülerin de ücretli bir iş için kente gelmelerini de içeriyordu. Hatta bu “özgür” insanların bazılarının durumu kölelerden bile kötüydü; çünkü kölelere en azından yaşamlarını devam ettirebilecek kadar yemek veriliyordu. İşsizlik çok yaygındı ve bu koşullar altında içlerinden çoğu fuhuşa yöneliyordu. Ancak yine de, eski Roma’daki seks işçilerinin çoğunluğu kölelerdi. Roma’yı büyük bir imparatorluk haline getiren de bu kölelik sisteminin büyük ölçüde sömürülmesiydi. Kesin mülkiyet kavramını ilk kez Romalı hukukçular ortaya attılar ve daha sonra bu kavramı kölelere uyguladılar. Bu onları yasal açıdan da bir nesne, bir mal haline getirdi. Köle sahibinin hakları eskinin aile babasını andırıyordu ve kölelerin ezilmesinin eşlerin ezilmesinden daha etkin sonuçları olmasının tek nedeni, Roma İmparatorluğu’nun varlığının buna dayanmasıydı.

İmparatorluğun varlığı boyunca küçücük bir aristokrasi iktidarda kaldı. Kendilerini birer tanrı ilan eden imparatorlar gücün (iktidarın) bu aynı anda hem yayılma, hem de yoğunlaşmasına kusursuz birer örnektiler. Onlar bu güçlerini muazzam sayıda köleden oluşan bir aşağı sınıf üstünde acımasızca kullanıyorlardı. Roma dünyasının zalimliği de aristokrasinin her türlü kaprisini köleler üzerinde tam bir özgürlükle uygulayabilmesinde yatar.

…Tiberius’un halefi Caligula, bütün kız kardeşleriyle ensest ilişkiye girmiş ve bir ayin sırasında birinin de bağırsaklarını deşmiş olmasıyla tanınırdı. Karısı Caesonia’yı arkadaşlarına çırılçıplak teşhir ederek eğlenirdi ve fahişe Mnester ile pek bilinen bir ilişkiye girip, imparatorluk sarayında bir de genelev kurmuştu…

Efendilerinin cinsel aşırılıklarına göğüs gerenler, köle ve hizmetkarlar sınıfı olacaktır. Bu talihsiz kadın ve oğlanlar için tecavüz ve cinsel istismar gündelik hayatın sıradan olaylarındandı. Belki de tek kurtuluş umutları kaçıp isimsiz fahişeler olarak sokaklarda ve genelevlerde çalışmaktı ki bu durumda en azından cinsel hizmetlerinin karşılığında para alabilirlerdi.

Aristokrasinin evlenme ve çoğalma konusundaki isteksizliği karşında Augustus, evlenecek yaştaki bekar insanlara karşı bir ceza uygulaması getirdi. Sonra bunu üçten fazla çocuk yapan evli kadınlara yönelik bir dizi (parça-başı doğurma sistemi) ödülle pekiştirdi. Ancak aristokrat kadınlar zoraki evliliklere boyun eğmektense kendilerinin fahişe olarak kaydettirdiklerinden Augustus’un planları tam tutmadı. Augustus’tan sonra tahta gecen Tiberius hükmeden sınıftan kadınların fahişe olmalarını yasaklayarak son darbeyi indirdi.

Romalı erkeklerin fuhuşa yaklaşımları bazı bakımlardan Yunanlılara epey benzerdi. Fuhuşun, delikanlıları zinadan uzaklaştırarak kendi evliliklerini koruduğuna inanırlardı. Cato’nun sözleriyle “Erkekliklerinin şehvetle kabardığını hissettiklerinde, bir kocanın özel değirmeninde öğütmektense, geneleve giden o erdem sahipleri kutlu olsun.” Tarihte bir kez daha fuhuş “tekeşli” evliliğin bütün gereklerine hem eşlikçi, hem de panzehir olarak görülmektedir. Plautus şöyle özetler: “Evli bir kadına, bir dula, bir bakireye, bir delikanlıya ya da özgür doğmuş bir çocuğa dokunmayın… Gerisi sizin olsun.”

Romalılar, Yunanlıların yaptığı gibi devlet genelevleri açıp çalıştırmıyorlardı ancak fahişeleri devlet eliyle kaydeden ilk sistemi kurdular. Bu, fahişelerin iki kesime ayrılmasına neden oldu: Kayıtlı meretrices ve kaydedilmemiş prostibulae. Aslında yasa gereği tüm fahişelerin aedile olarak bilinen yetkiliye kendilerini kaydettirmeleri gerekiyordu. Ancak, bir kadının ismi bir kez listeye girdi mi, bir daha silinmesinin olanaksız olduğundan ve sokaklarda daha çok para kazanabileceklerinden, uygulamada kendi isimlerini yazdırmıyorlardı. Üst sınıftan fahişeler yasal olarak deftere bağlı değillerdi; “ek iş” olarak cinsel hizmetler satan çoğu oyuncu, dansçı ve müzisyen de kaydolmuyordu. Aedile’lerin kendilerine kaydolmaya isteksiz fahişeleri taciz etmenin yanısıra, genelevler arasındaki “düzeni” sağlamak ve yasal çalışma saatlerine uyup uymadıklarını kontrol etmek de görevleri arasındaydı. Ayrıca buralarda çalışan kadınların yasaların gerektirdiği gibi giyinip giyinmediklerini ve kendilerine doğru ücretin ödenip ödenmediğini kontrol etmekle de yükümlüydüler. Bu fahişelerin yararına olan tek yasaydı: Geri kalanların tamamı onların aleyhine kısıtlamalar ve zorunluluklardan oluşuyordu. Bu nedenle, çalışan fahişelerin büyük çoğunluğunun yasa koyuculara kafa tutup kendi başlarını çaresine bakmalarına şaşmamak gerekir.

Yasalar, aşağı sınıftan bütün fahişelerin “saygıdeğer” kadınlardan ayrılabilmeleri için belirli birer giysi giymelerini emrediyor; yine de çoğu giysi seçimlerinde kısıtlanmayı reddedip kurallara açıkça kafa tutuyorlardı. Yasa gereği kadın stola’sı yerine erkek toga’sı giymeleri gerekiyordu. Ayrıca mor giysiler, ayakkabılar, takılar ve Romalı ev kadınlarının saçlarını toplamak için kullandıkları fileler onlara yasaktı. Bunun yerine sandalet giymeleri ve elbiselerinin çiçekli olması gerekiyordu. Çoğu fahişe giyinme ve sunum konusunda göze çarpmayı yeğliyor ve saçlarını sarı ya da kırmızıya boyayarak, makyaj yaparak, şeffaf ipek ya da tülden elbiseler giyerek evli kadınlardan ayrılmayı seçiyorlardı. Çağdaş feminist yazarlar, fahişelerin saçlarını ve yüzlerini boyamaya mecbur tutulduklarını öne sürseler de, bu kadınların ortak bir dayanışma amacıyla yapılan bir eylem olması olasılığı daha yüksektir. Ancak yine de devletin, yasalarla kadınları kontrol altına alıp engellemeye çalıştıkları açıktır.

Tiyatro kendilerini ve yeteneklerini halka sergileyebilecekleri bir yer olduğundan, çoğu burada oyuncu olarak çalışırdı. Hatta alt sınıftan bir fahişeyken “hanımefendiliğe” yükselme şansı bile vardı. Fahişeler genelde profesyonel oyuncuydular ve tersi de geçerliydi. Roma tiyatrosu, çoğu cinselliği tüm yönleriyle kutlayan köylü bayramlarından kaynaklanmıştır. Bu nedenle tiyatro müstehcenlikten hiç uzaklaşmamıştır. Komedide en tutulan karakterler fahişelerle kadın simsarlarıyken; eşcinsellik ile ensest de sevilen konular arasındaydı. Çok tutulan geleneklerden biri, kadın komedyenlerin oyun sonunda neredeyse çıplak kalmaları; bir diğeri de mitolojiden erotik sahnelerin hem mim, hem de dansla oynanmasıydı.

Üst sınıftan gelen fahişeler genelde eğitimli ve iyi yetişmiş kadınlardı ve çoğu tarihçi bu kadınların neden fahişeliği seçtiklerini açıklamakta zorlanmaktadır. Sanger, kadınların “şehvet ve açgözlülüğünü” suçlarken, Henriques motivasyon olarak belli belirsiz “para hırsına ve yatkın olmaya” değinir. Ancak üst sınıftan bir kadının “kibar” fahişe olması için en güçlü neden tabii ki parasal açıdan özgür olmak ve hiçbir erkeğe bağımlı olmamaktı. Bu kadınlar bağımsız yaşar, çeşitli zengin müşterilerinin ziyaretlerini kabul ederlerdi. Ara sıra geri planda göze çarpmadan tahsildar olarak çalışan bir de koca olurdu.

Antik Yunan’da olduğu gibi Roma’da da fahişeler, kendilerini korumak için profesyonel dayanışmaya güveniyorlardı. Yine Yunanlı “kibar” fahişeler gibi, onlar da benzersiz ve renkli kültürlerini yaratmışlar; ‘saygın’ Romalı kadınların ezik durumlarını küçümsüyor, hiçbir erkeğe “ait” olmamayı yeğliyorlardı. Romalı “kibar” fahişeler eğitimleriyle, zekalarıyla, güzellikleriyle ve bağımsızlıklarıyla gurur duyarlardı.

Roma İmparatorluğu için yaşamsal önem taşıyan ve tarih kitaplarında asla söz edilmeyen bir grup seks işçisi daha vardır: “Kamp izleyicileri.” Bunlar, uzun süreli harekatlarda ve uzak sınır boylarında askerlere “dinlence ve eğlence” sağlayan tutsak köle kadınlardır. Roma uzun yıllar boyunca ekonomisini askeri genişlemeyle sağlamıştı ve askerler nereye giderse gitsin, garnizonun yanında bir dizi genelev kurulurdu. Bu genelevlerin yapısı çok basitti: Roma’daki ucuz evlerde olduğu gibi, her kadın için bir hücreden oluşuyordu. Buralarda yaşayan kadınların tek umudu ise bir subay tarafından satın alınmaktı. Ancak “kamp izleyicileri”nin büyük çoğunluğu için yaşam, hiçbir kurtuluş umudu olmadan, sonsuz bir aşağılanma, hastalık ve bitkinlikten ibaretti. Askerlerin seks istismarı eski Roma’daki aşağı sınıf seks sektörünün özetidir.

Tarihçiler ağız birliğiyle eski Roma’nın kokuşması ve çöküşünü gem vurulamamış cinselliğe bağlarlar. Öte yandan gerçek yolsuzluk her zaman kölelik kurumunun temellerinde yatmıştır.

Eski Roma’da cinsellik ve fuhuş, yaşamın kabul edilmiş gerçeklerindendi. Bunlar açıkça sergilenir, istismar edilir, tartışılır ve kutlanırdı. Roma devleti de bu ticaretten kar sağlamaya utanmazdı: imparator Caligula, fahişelere vergi koyduktan sonra bu işten büyük kazanç sağlamıştı. Her düzeyde fuhuş Roma ekonomisinde iyice yer etmiş, cinsel hizmetleri ne alanlar ne de satanlar damgalanmıyordu (Bu konu biraz tartışmalı olsa da göreli olarak bakarsak doğruluğu var gibi görünmekte.). Fuhuş, “kutsal” imparatordan en alttaki köleye kadar toplumsal etkinliklerden biriydi yalnızca. Sistemde “günah” anlayışı henüz yerleşmemişti. Ancak Hıristiyanlık resmi dogmayı ele geçirdikten sonra, iktidardaki erkekler fuhuşun “ayıp”; fahişelerin kendilerinin de “kötü” ve toplum için “yoldan çıkartıcı” bir tehdit olduğunu sözde kabul etmeye başlayacaklardı.

0 yorum:

Blogger Template by Clairvo