16 Mart 2011 Çarşamba

Haliç’te yaşayan Simonlar kitabı,Hanefi Avcı kimdir,hayatı


Belkide 2010 yılının en önemli olayı yaşanıyor.Bakalım bu gelişmeler karşısında medya olayın üzerine gitmeyi mi yoksa  örtbas etmeyi mi tercih edecek? Kafamızı kumdan çıkarıp gerçekleri görme zamanımız geldi de geçiyor bile..



 



 



1956 yılında Kahramanmaraş’ta doğdu. Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire eski Başkanı.



Başkomiser olduğu dönem olan 1983'te ünlü altın kaçakçılığı dosyasını ortaya çıkaran polis. Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Dairesi Başkan Yardımcısı'yken Susurluk Komisyonu'na verdiği ifadelerle dikkat çekti.



Yaptığı açıklamalardan sonra birçok kişi tarafından suçlanan Avcı, 1997 yılında Genelkurmay Başkanlığı'nı dinleme skandalına adı karıştığı için önce başka bir göreve atandı, daha sonra açığa alındı.



Avcı, açılan bir davada MİT Müsteşarlığı'nın telefonlarını deşifre ettiği gerekçesiyle yargılandı ve tutuklandı. Kısa bir süre sonra serbest bırakılan Avcı, emniyetteki görevine mahkeme kararıyla geri döndü.



2006 yılında Edirne Emniyet Müdürlüğü'ne atandı. Kapıkule Gümrük Kapısı'nda çok sayıda memurun da katıldığı yolsuzluk ve rüşvet operasyonuna imza attı.Susurluk olaylarında devletin içindeki çeteleri korkusuzca açıklayan, görev yaptığı her yerde yolsuzlukla mücadelede isim yapan Eskişehir Emniyet Müdürü Hanefi Avcı, 14 yıl sonra yazdığı kitapla Türkiye gündemine bomba gibi düştü. Kitaptaki iddiaların geniş yankı bulmasının ardından İçişleri Bakanlığı, Avcı hakkında soruşturma başlattı. Avcı ise “Soruşturma açılabilir, bekliyordum” dedi.



Hanefi Avcı Kimdir



1956 Kahramanmaraç doğumlu Hanefi Avcı, liseyi Ankara Polis Kolejinde bitirdikten sonra, 1980 Ankara Hukuk Fakültesinden mezun oldu. Daha sonra İçişler Bakanlığına girerek, Mersin, Diyarbakır ve İstanbul illerinde şube müdürlüğü görevlerini üstlendi. Edirne il emniyet müdürlüğü görevininden sonra halen görev yaptığı Eskişehir’e atanan Avcı, 2006 yılında TASAM’ın Stratejik Vizyon Sahibi Bürokrat Ödülü‘nü kazanmıştır.



Hanefi Avcı’nın kitabı – konusu



Tecrübeli bürokrat, “Bu kitabı yayınladıktan sonra cemaatin hedefi olacağımı biliyorum” açıklamasında bulunmuş ve çoğunu bizzat yaşadığını ve belgeleri ile ispat edebileceğini iddia ettiği ilişkileri kaleme almış, halen yargı sürecinde olan Ergenekon ile ilgili tespit ve açıklamalarda bulunmuştur.  Hanefi Avcı‘nın kitabındaki iddialarına göre Polis kadroları içerisinde de cemaatçi yapılanma söz konusudur. Ayrıca aynı kitap, kafes ve balyoz operasyonları hatta danıştay saldırıları hakkında da ciddi iddiaları, çekinmeden vurgulamaktadır.



Hanefi Avcı’nın belgeyle ilgili notu şöyle:



“Aşağıda yer verdiğim ikinci belge ise çok yeni ve günceldir. Bana yeni ulaşan bu belgeye göre Emniyet teşkilatı içerisinde cemaate bağlı polisler, yöneticileri olan kişiden işlerini iyi yapamadığı için şikayetçi olmuş, yanlışlarını madde madde bir rapora dönüştürerek muhtemelen Fethullah Hoca’ya göndermek istemişlerdi.”



****



Avcı’nın rapor dediği belgede son derece ilginç ifadeler bulunuyor:



-    “MİT Müsteşarlığı ve askeri istihbarat birimleri Ömer Bey’i gerçek adı ile bilmekte ve takip etmektedirler.”



Ömer Bey’in gerçek adı Osman Hilmi Özdil. Kod adı Kozanlı Ömer. Belgeye göre Ömer, cemaatin imamı. Cemaatçi polisler resmi amirlerinden değil, Ömer’den emir alıyor.



Ömer’in kimliğiyle ilgili ilginç bir bilgi aktaralım. Ömer, USAK isimli araştırma merkezinin danışmanı olduğuna ilişkin bir kartvizit taşıyor. Kartvizitin kendisi hem Amerikan FBI hem de Türk Emniyeti’nin arşivlerinde tutuluyor.



USAK’ın açık adı Uluslar arası Stratejik Araştırmalar Kurumu. USAK’ın Başkanı Sedat Laçiner. Televizyonlarda sık sık gördüğümüz Laçiner, Ergenekon ve Balyoz gibi davalarla ilgili aleyhte ve sert yorumlarıyla tanınıyor.



-    “Başbakanın çok yakınında bulunan M.A. tarafından da Ömer Bey Teşkilatın imamı olarak bilinmekte ve adı geçen şahıs tarafından çeşitli mahfillerde bu durum ifade edilmektedir.”



Başbakan’ın çok yakınında bulunan M.A. rumuzlu kişi acaba Başdanışmanı Mücahit Aslan mı? Rapora göre Başbakan cemaatle temas ediyor. Bir tarafta M. A rumuzlu kişi var, diğer tarafta Ömer Bey.



Bu noktada, Mücahit Aslan’ın iddiaya cevap vermesi gerekiyor.



Avcı, “Haliç’te yaşayan Simonlar; Dün Devlet Bugün Cemaat” adlı kitabında, Ergenekon ve Balyoz davalarını, polis teşkilatının içindeki Gülen cemaatinin nasıl örgütlendiğini, CHP eski lideri Deniz Baykal’ın istifasına yol açan kasedi, generalleri istifaya zorlayan telefon konuşması kayıtlarını ve Türkiye’yi derinden sarsan daha pek çok olayı sorguluyor.



‘GÖRDÜĞÜM manzara korkunç; kadrolu devlet adamları devleti yönetmiyor, Emniyet Genel Müdürü, hatta İçişleri Bakanı haklı olduğunu bildiği bir kişiyi, doğruluğundan emin olduğu bir olayı ya da davayı savunamıyor, güvendiği ve inandığı adamları tuzağa düşürülüyor, haysiyetleri ile oynanıyor ama onlar bu kişilere sahip çıkamıyor. O zaman bu teşkilatı kim yönetiyor? Bu kamu gücünü kimler gasp etmiş kullanıyor, gücün sahibi olması gerekenler ellerindeki gücün gaspına neden ses çıkarmıyor, güçlerini geri almak için çabalamıyorlar?’



ERGENEKON DAVASI



Ergenekon örgütünün varlığı konusunda yazılı belge, doküman, örgütsel faaliyet sayılabilecek bazı ilişkiler varsa da eylemleri konusunda hiçbir ciddi emare yoktur. Geçmişte Türkiye’de meydana gelen pek çok olayın (Malatya’daki Zirve Yayınevi Katliamı, Rahip Santoro Cinayeti) Ergenekon örgütü tarafından gerçekleştirildiği iddia edilerek epey bir süredir uydurma tanık vs. aranmaya başlandığı net olarak görülüyor. Amacın olayları aydınlatmak değil, Ergenekon’la irtibatlandırmak olduğu açıkça ortadadır.



GARİP POLİSLER



Polis teşkilatı eskiden birbirini korur, kollar, birbiri aleyhine şahitlik yapmazdı. Her olayda delil ararız ama polisin karıştığı bir olayda daha ciddi, daha inandırıcı deliller bulmadan o polisi şüpheli yapmayız. Bu, zorlu görevlerde beraber çalışmanın verdiği dayanışma ve yakınlaşma duygularıdır. Oysa şimdi işler değişti. Bir grup polis kritik noktaları ele geçirmiş, diğerlerine suç isnadını da aşan resmen iftira atmaktan geri durmuyor. İşlenmiş bir suçu aydınlatmak gibi bir amaçları yok, tahkikat sırasında dinleme ve izleme yaparken temiz ve dürüst olduklarını bildikleri, birlikte çalıştıkları kişilere iftira ediyorlar.

Şunu artık bilmeliyiz ki karşımızda arkadaşlarımız, meslektaşlarımız yok, bir ideolojiye, bir gruba bağlanmış, o grubun disiplinine tâbi olmuş örgüt mensupları var. Artık bunu kabullenmeliyiz.



İHBAR EDİYORUM



Kozmik odalarda birkaç gün süren aramalar yapıldı. Burada hangi şüphe ve delil vardı, hangi iddialar üzerine buralar arandı? Şimdi ben açıkça adres veriyorum, hukuksuz dinleme ve izlemeler var, bunları dilekçemde belirttim. İstihbarat Dairesi’nde cemaatin özel cihazları, elde ettikleri her türlü kanunsuz dinleme materyalleri mevcuttur, buralar neden aranmaz? Kozmik odanın aranmasında kimliği belli olmayan bir ihbarcı vardı, burada da ben açıkça ihbar ediyorum. Bulunacak yerleri de söylüyorum. istanbul Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şubesi neden denetlenemez? İstihbarat Daire Başkanlığı’nda arama yapılsa, demirbaşa kayıtlı olmayan cemaatin kendine ait özel dinleme ve izleme aletleri bulunacağından hiç tereddüdüm yoktur.



NE YAPILMALI KILAVUZU



Özel yetkili mahkemelerin tüm hâkim ve savcıları emsali hâkim ve savcılarla değiştirilmelidir, bu sağlanmadan cemaate muhalif olan hiç kimsenin özgürlüğü ve hayatı güvencede olamaz.



CEMAATLER



Adalet Bakanlığı’nda cemaat taraftarı olduğu herkesçe bilinen Teftiş Kurulu Başkan Yardımcısı ve başta il savcılarını ve diğer savcı ve hâkimleri hiçbir hukuki şüpheye dayanmadan dinlettiren cemaat yanlısı müfettişler bu görevlerden uzaklaştırılmalıdır.



Kitabı yazarken gizlilik yönünden nasıl bir yöntem izlediniz?



Bu kitabı yazarken açık araştırma yapsam ve bazı insanlarla görüşsem çok daha fazla bilgi toplayabilirdim. Ama bu çok riskliydi. Çünkü en ufak bir araştırmayı yaptığınız zaman, cemaatin sistemi alarm oluyor ve sizin üzerinize yöneliniyor. Bu geçmiş örneklerde görüldü. Kim, cemaat hakkında bir araştırma yaparsa üçüncü adımından itibaren fark ederler ve ona yönelirler. Bundan dolayı ben bunu çok gizli yapmak durumundaydım. Son güne kadar kimse bilmiyordu. İnternet kullanmadım. Ayrı bir bilgisayar kullandım. Sadece kendim bildim ve kimseyle paylaşmadım. Öyle olması gerekiyordu yoksa başka olumsuz sonuçlar olabilirdi.



Hakkınızda, inceleme,soruşturma olacak açığa alınacaksınız, hazır mısınız?



Elbette bekliyorum otomatik olarak. Bu mümkün ama, bunu yapmak benim açımdan bir görevdi. Kitap içinde anlattığım Simon hikayesi de onu doğruluyor. Eğer siz, gerçekten vicdani anlamda adaleti, hak ve hukuku savunuyorsanız bunu kim yaparsa yapsın karşı çıkmanız ve bunu yerinde zamanında söylemeniz lazım. Hatta, bu biraz da geç kaldı. Görevde kalıp yazmaya çalışmak. Aslında dördüncü ayda bitmişti. Redaksiyonu uzun sürdü. Geç kaldı diyebilirim. Benim hedefim 10 Nisan’da çıkarmaktı kitabı.. Ama, olmadı. Daha sonrasını bekleseydim, bir anlamı olmazdı, yararı olmazdı.



TSK’nın içinden sızan bilgiler, ortam dinlemeleri, kanunsuz telefon dinlemeleri Türkiye’nin gündemini değiştirdi. Bunlar da ortaya atığınız iddialarla ilintili mi?



Evet bunlar da dezenformasyondur. Örneğin Hantepe olayı. Bugün TSK’yı bir çok konuda eleştirebilirsiniz. Geçmişten beri ihtilal düşüncesinden söz edebilirsiniz, kendilerini farklı konumda görüyor diyebilirsiniz. Terörle mücadelede dünya kadar hatalarından söz edebilirsiniz. Ama şunu asla söyleyemezsiniz. Kendi karakollarının basılmasına zemin hazırladılar, karakolların basılmasına göz yumdular diyemezsiniz. Güneydoğu’da her gün bir birlik ile ilgili şu olacak bu yapılacak diye iki üç istihbarat gelir. Güneydoğu’da gece isteseniz de bir başkasına yardıma gidemezsiniz. Çünkü şöyle bir istihbarat gelir; şu karakol basılacak denir. Ama tuzak kurulmuş ve mayın döşenmiş olabilir. O yüzden Güneydoğu’da karakollar arasındaki mesafe ile tuzak ihtimalini de dikkate aldığınızda gece yardım etme ihtimali iyice azalır. Güneydoğu’da gece çatışmaya girerseniz kimse kimseye yardım edemez. O yüzden Hantepe baskınına göz yumulduğunu, baskına subayların isteyerek sebebiyet verdiğini söylemek vicdansızlıktır.



Olayların çarpıtılarak bu hale getirilmesi insafsızlıktır. Şimdi düşünün eğer siz Heron’ları düşürün Heronlar bize zarar veriyor diyecek kadar PKK ile yakınsanız, sizin evveliyatınızda bir çok şey olması lazım. Bir anda sabah kalkıp yolda telefon açıp böyle bir şey diyemezsiniz. İkincisi Heronların karargahı birden fazla yerde. Bu karargahlarda onlarca insan çalışıyor. Sistemi aktive eden çalıştıran teknik adamlar ayrı, kumanda edenler ayrı, hedef belirleyiciler ayrı. Orada bir insanın tek başına yapacağı bir işlem yok. Heron komplike olarak bir karargah operasyonudur.



Peki o telefon konuşması de planlı mıydı?



Bence MİT’in dinleme yaptığını bilerek kasıtlı olarak konuşuldu. Kasıtlı hedef saptırması yapıldığı kanaatindeyim. Bu kadar komplike bir konuda tek bir kişinin telefon açmasıyla Heron düşürülemez. Bu sistemi bilmeyen, bu işi bilmeyen ama buralara leke atmak isteyen birilerinin işi olduğunu düşünüyorum Fakat bu tür şeylere zamanında ve iyi cevap verilemediği için toplumda sanki doğruymuş gibi bir düşünce doğuyor. Böylece insanların zihinleri, kafaları karıştırılıyor. Bu tür şeyler insanların kafalarını karıştıracak biçimde ve güveneceği hiç bir şey bırakmayacak şekilde yapılıyor.



TSK’nın hedef alınmasının amacı nedir?



Aslında bunda TSK’nın bu zamana kadar olan tavrı da etkili. TSK’nın Türkiye’deki siyasi hayata müdahalesi, siyasi ve sosyal gelişmelere verdiği tepkiye karşı oluşan bir birikim de var. Rüzgar eken fırtına biçer misali... İkincisi ise Türkiye’de cemaatin önünü tıkayabilecek en önemli kurum TSK olarak görülüyor.



Hanefi Avcı, ”Haliç’te yaşayan Simonlar” kitabını neden yazdığını da şöyle anlatıyor:

“Başbakan’ın yüzde yüz güvendiği, kafası çalışan, sır saklayabilecek ve ona anlatacaklarımı kesinlikle başbakana aktaracağına inandığım Başdanışmanı’na olayı anlattım… Aradan zaman geçmesine rağmen hareket görmeyince bu kitabın bir an önce yazılması gerektiğine inanıp yazmaya karar verdim.”

Söz konusu Başdanışman Mücahit Aslan mıdır, bilemeyiz ama bu haberde ismi geçen bütün yetkililerin kamuoyunu aydınlatmak bakımımdan açıklama yapması gerekiyor.

Çünkü durum ve iddialar çok vahim.

Vahametin boyutunu anlamak için yeniden Hanefi Avcı’ya kulak verelim:

“O ana kadar kendimi dinleme, izleme, bilgisayarla telefon analizi, detay çalışmaları konusunda en yetkin kişi, tüm bu sistemlerin ilk kurucusu, fikir babası olarak görürken… Bu adamlar hukuksuz olmakla birlikte inanılmazı başarmış, benim kırk yıl düşünemeyeceğim yollar bulmuşlardı.”

0 yorum:

Blogger Template by Clairvo