16 Mart 2011 Çarşamba

Edebi mektup örnekleri çeşitleri,örnek mektuplar


Dostoyevski' den Apollon Nikolayeviç Maikov' a

Cenevre, 18 Mayıs 1868


Mektubuna çok teşekkür ederim sevgili Apollon Nikolayeviç, ve her şeyden evvel, bana kızmayıp, mektuplaşmamıza son vermediğin için sana minnettarım. Ama, her zaman, ruhumun derinliklerinde Apollon Nikolayeviç’in böyle bir şey yapmayacağını hissetmişimdi ben...

Sonia’m öldü. Üç gün evvel gömdük onu. Ölümünden iki saat evvel onun öleceğini hiç bilmiyordum. Ölmeden üç saat evvel, doktor bize, her şeyin daha iyiye doğru gittiğini ve onun yaşayacağını söyledi. Sadece bir hafta hasta yattı. Zatürre olması sebeb oldu ölümüne.

Ah benim sevgili Apollon Nikolayeviç’im, ilk çocuğuma karşı olan sevgim herhalde çok komik bir şeydi. Beni tebrik edenlere öylesine komik mektuplar yazıp hislerimi belirttim ki. Herkesin gözünde, rezil kepaze olduğumdan hiç şüphem yok. Ama sana, sana sevgili dostum, hiçbir şeyi söylemekten utanmıyorum. O zavallı küçük sevgili yaratık, daha üç ayını doldurmadığı halde, benim için kendine has özellikleri ve kişiliği olan bir kimseydi. Daha yeni başlamıştı, beni tanıyıp sevmeye. Ne zaman yanına gitsem daima gülümsüyordu bana. Şimdi gelmişler beni teselli edip muhakkak başka çocuklarımın olacağını söylüyorlar. Peki ama Sonia nerde? İnan bana, eğer hayatta kalabileceğini temin etseydim, onun yaşaması için, çarmıha gerilerek ölmeye çoktan razı olurdum. Artık bundan bahsetmeyeceğim. Karım ağlıyor. Yarından sonra, onun minicik mezarına son bir defa veda edip, başka bir yerlere gideceğiz. Anna Nikolayevna (not: karısının annesi) bizlerle beraber kalıyor. Küçüğümüz ölmeden sadece bir hafta evvel geldi buraya...

On beş gün evvel başlayan Sonia’nın rahatsızlığından bu yana hiç çalışamadım. Katkov’a bir mektup yazarak özür diledim. Roussky Viestnik’in mayıs sayısında kitabımdan sadece üç kısım çıkabilecek. Ama şimdiden sonra gece gündüz çalışabileceğimi umuyorum. Böylelikle haziran sayısından itibaren muntazaman çıkmaya başlıyacak romanım.

Kızımın manevi babası olmayı kabul etmene de ayrıca teşekkür ederim. Ölümünden bir hafta evvel vaftiz edilmişti küçüğüm....



























Ceyhun Atuf Kansu' dan Orhan Asena' ya

Ankara, 4 Ekim 1964

Sevgili kardeşim Orhan,

Belki bu mektubum oraya vardığı zaman, sen bir çocuk hastanesine kavuşmuş olacaksın. Böylece huzurunun bir bölüğü gerçekleşmiş olacak. Bütün sıkıntılarım sanatçı-hekim ikiliğinden doğuyor. Şimdi Ankara’da tiyatrolar perdelerini açıyor. Gözüm o kadar alışmış ki, Orhan Asena adı altında bir oyun arıyorum, bulvarları dolduran afişlerde. Bu yıl, yerli oyun bakımından tiyatrolar oldukça dolgun. Geçen yılın en güzel başarısı Haldun Taner’in “Keşanlı Ali Destanı” oldu. Bu Türk oyun biçiminden yararlanan –toplumsal yergiyi- temel alan ve Türk opereti geleneğine dayalı güzel bir oyundu. Gılgameş sergisi üzerine yazdıklarını okudum. Orhan, burada da ayırd ettiğim bir kusurun – kusur denebilirse buna- var senin, başkalarının yargısına çok değer veriyorsun. Otuz yıla varan yazarlık hayatımda ben, kimin ne dediğine pek önem vermedim: yapabileceğim, yapmak istediğim şeyi yaptım. Bir az gelişmiş toplumda, onun bunun yetersiz –çoğu kez bilgisiz ve dayanaksız- yargılarına hiç aldırmadım. Bir az gelişmiş toplumun sanat eserleri karşısında eleştiri ve yargı gücü de az gelişmiş oluyor: tozdan, dumandan ve –manevi eresiondan- gerçek ölçüler kayıp gidiyor.





Bu yıl, Tahsin Saraç’ın “Günümüz Fransız Şiiri” kitabı, Türk Dil Kurumu “Çeviri Ödülü”nü kazandı. Bundan Türk Kültür Derneklerinde attığımız adımın güzelliğini ve yararını anla. “Pusuda”, bütün Türkiye’de oynanıyor. Yalan ve Ocak öyle... Ama ne oldu, -az gelişmiş toplumun ürettiği o yetersizler kadrosu- işlerimize ve yaptıklarımıza engel oldular. Peki kendileri bir şey yapabildiler mi? Neden ki, yetersizdiler ve bizimle temel anlaşmazlıkları bundan doğuyordu.

Basılı Eğitim Malzemeleri Hazırlama Merkezi’nden iki ay önce kadar ben de ayrıldım. Şimdi kitap verirlerse yazacağım. Her şey – her yer, az gelişmiş bir ülkede yetersizlerin, sığların eline geçiyor. Bir kurumu hızla bir (yemlik) haline getirmenin yolunu buluyoruz. Bunların dışında soyut diye beğenmediğimiz halk yönetimi ortamında Türkiye hızla uyanıyor: güzel bir demokrasi savaşı. Türkiye’nin geleceğine umutlarla, iyimserlikle bakıyorum. Düşüncenin uyandığı her yerde, umut ve yapıcılık da boy atar.

0 yorum:

Blogger Template by Clairvo