6 Ağustos 2010 Cuma

Peyami Safa Kimdir-hayatı eserleri

Peyami Safa Kimdir?

Peyami Safa 1899'da İstanbul'da doğdu. Şair İsmail Safa'nın oğludur. 13 yaşında Posta Telgraf Nezaretinde çalışmaya başladı. 1914 ve 1918 yılları arasında öğretmenlik,1918 ve 1961 arasında gazetecilik yapmıştır. Yirminci Asır adlı bir akşam gazetesi çıkardı.

Bu gazetede 1919'da imzasız olarak "Asrın hikâyeleri" başlıklı hikâyelerini yayınladı, Kültür Haftası (21 sayı, 15 Ocak-3 Haziran 1936) ve Türk Düşüncesi (63 sayı, 1953-1960) adlarında iki de dergi çıkardı. Tasvîr-i Efkâr, Cumhuriyet, Milliyet, Tercüman, Son Havadis gazetelerinde yazdı. Oğlunu askerliğini yaptığı sırada kaybetmesi Peyami Safa'yı çok sarstı. Bu olaydan birkaç ay Havadis Gazetesi'nin baş yazarı iken 15 Haziran 1961'de İstanbul'da öldü. Peyami Safa halk için yazdığı romanlarını "Server Bedi" adıyla yayınladı.

80 kadar olan bu eserler arasında; Cumbadan Rumbaya (1936) romanıyla, Cingöz Recai polis hikâyeleri dizisi en ünlüleridir. Ayrıca ders kitapları da yazdı. Peyami Safa'nın fıkra ve makalelerinde sağlam bir mantık dokusu ve inandırıcılık görülür. Romanlarında olaydan çok tahlile önem vermiştir. Toplumumuzdaki ahlâk çöküntüsünü, medeniyetin yarattığı bocalamayı, nesiller ve sosyal çevreler arasındaki çatışmayı dile getirdi. Zıt kavramları, duygu ve düşünce tezadını ustaca işledi.

Elbette ki "Peyami Safa" deyince,akla ilk gelen Türk Edebiyatında psikolojik tahlil ve çözümlemelere ağırlık vermiş olan Dokuzuncu Hariciye Koğuşu olacaktır...

Dokuzuncu Hariciye Koğuşu - Özet...

Küçüklükten beri ızdırabını çektiği hastalık...
Bu hastalığın hem bedenine hem de ruhunda açtığı yaralara rağmen ayakta kalmaya çalışan bir çocuğun içinde yeşeren kısa süreli aşk ve ümit çiçekleri ardından gelen sonsuz acı.

Kendinden yaşça büyük olan Nüzhet'in aşkıyla hastalığını bile unutarak,aşkın heyecanınıyaşayan ama yine de içinde "kaybetmek korkusu" barındıran bir çocuk.Ve sonrasında Nüzhet'i kaybetmesiyle daha da ağırlaşan hastalığı,Nüzhet'ten uzaklaşması,kurduğu hayallerin,yalnızca "hayal" olarak kaldığı gerçeğini her zamankinden daha çok ve daha acılı olarak yaşaması...
Hastalığına çare bulmak için oraya buraya koşuşturmalar,gece yarıları uyutmayan sancılar,en sonunda yatmaya başladığı Dokuzuncu Hariciye Koğuşu...

Çocukların yattığı bu koğuşta,duvarlarla tek başına kalmasıyla çocuğun aşk ve acı kokan çığlıkları.
Bedenine az da olsa iyi gelen fakat ruhuna hiçbir iyilik getirmeyen,ilaç kokan pansumanlar.
Koğuşta yükselen çocuk çığlıkları ve artık bağırmamayı öğrenmek.
Onlarca pansuman ve ameliyattan sonra iyileşen bacak...Hastane odasından kalan,ruhuna işlenmiş olan ızdırap ve tevekkül duyguları...Bu duyguları kaybetmekten korkmak...

"Bir gün hastanelerde okunması için bir roman yazsam..."

"Büyük bir hastalık geçirmeyenler,herşeyi anladıklarını iddia edenler."

"Beş dakika sonra hastaneden çıkıyorum.Son not;bu odada başkaları inleyecekler.Onları şimdiden gayet iyi tanıyorum.Üstümden çıkarıp yatağa attığım rabdöşambr içinde,ebediyen aynı insan bulunacak:

"Hasta..."

Dokuzuncu Hariciye Koğuşu - Eleştiri...

Bir çocuğun ruh yapısı karmaşıktır,eğer çocuklara özgü açık yüreklilikle ruhlarındaki labirentleri tarif etmeseler,anlamak epey zor olurdu.
Bahsedilen çocuk hastaysa...ve hastalığıyla büyümeyi öğrenmiş,yaşından dolayı olgun bir ruha sahipse...İşte tüm bu ruh labirentini çözmek imkansız olurdu.Bu romanı okurken,herbir satırda bahsettiğim ruh labirentinde yol alabiliyorsunuz:Girişten en sondaki çıkışa...sağa-sola,kimi uzun kimi kısa yolculuklar,yokuş aşağıya sürüklenmek veya tepeye tırmanmak...Basit gibi görünen herbir adım,herbir tasvir,bir ipucu olabiliyor labirentin çıkışını bulabilmek için...

Peyami Safa,kalemine mürekkebini doldurmuş ve herbir satırda ya mürekkebin rengini değiştirmiş -umut ya da ümitsizlik,aşk ya da hüzün- ya da kalemini eğip bükerek -tıpkı bir çocuk ruhu yaratması gibi- ruhi halleri ustaca tasvir etmiştir.

İnsanın en karmaşık,çözülmesi en zor olan gizli bölmesini hastane duvarlarıyla yüzleştiriyor,bir pansuman acısıyla haykırıyor kimi bilmecelerin cevaplarını...

Romanı okurken çocuğun gittiği köşkte sabah güneşiyle uyanıp yeni bir sevginin kokusunu alabiliyorsunuz.Çocuğun yapayalnız kaldığı odadaki mavi duvarlar bir anda sizin de üstünüze üstünüze gelebiliyor.Pansuman acısını,hastalığın ağırlığını ruhunuzda hissedebiliyorsunuz.
İşte tüm bunlar,Peyami Safa'nın ruh derinliklerine inen,maneviyat duvarlarıyla kaplı ince psikolojik tahlillerle gerçekleşebiliyor.

*"Deli"nin kalemi sizi bir çocuğun ruhunu okurken ,kendi ruh derinliğinize çağırıyor.

*Peyami Safa,genel olarak psikolojik tahlillere ağırlık verdiği için "deli" olarak da anılmaktadır(!)

Özet / Eleştiri : N.T (sevgiadasi.com)

0 yorum:

Blogger Template by Clairvo