1 Ağustos 2010 Pazar

Diyojen ve İskender


Diyojen (MÖ 413-324)
M.Ö. 411, 412 veya 413 yılında, Sinop'ta dünyaya geldiği bilinen tarihte Sinoplu Diogenes(Diyojen) diye ün yapan bu Kinik filozof, asıl mesleği kuyumculuk olan ve parayı çok sevdiği için kalp para basan bir kalpazanın oğludur. Babası kalp para bastığı için Sinop'tan sürülmüş, baba oğul Atina'ya gelip yerleşmişlerdir.

Diogenes, Atina'da umduğunu bulamamıştır. Babası ile birlikte çok sıkıntı çekmiş, sefalet içinde yaşamıştır. Antishene'i tanımadan önceki hayati sefalettir, açlık, rezillik ve korkunç sıkıntılarla ilgili günlerin anıları içindedir; dostsuz, arkadaşsız ve himayesiz kalan bu kişi farelere imrenecek kadar yokluklar içinde kalmış, bir gün yiyecek bulmak için koşturan bir fareyi görünce: " Hele bak bu hayvan Atinalıların mutfağına girmeyi biliyor da ben onların sofralarına oturamamak talihsizliğindeyim" diye bağırmıştır. Ve o andan itibaren hayvanların yaşamını doğaya daha uygun bularak onların yaşamına özenmiştir. Bu arada Antisthene'in doğaya uygun yaşama çağrısını işitmiş ve ona koşmuştur. Bu inatçı adamın inadı ve ısrarına dayanamayan Antisthene yeminini bozmuş ve yeniden öğretmenliğe başlayarak Diogenes'i yetiştirmiştir.

Diyojen bir sürgündü, kötü bir suçla suçlanmış bir adamın oğlu idi, her yerde ve herkes tarafından itilmiş, terzil edilmiş, hakaret ve istihkarla karsılaşmış; sefaletin her çeşidini tatmıştır. Onda güçlü bir irade, kararlılık ve cesaret vardı. Üstelik çok iyi konuşuyordu, üstün ve pırıl pırıl bir zekaya sahipti. Bütün bunlar Antishene'in bu öğrencisine kendi felsefe ve öğretisini telkin, onu eğitmek için yeterlidir.

Özel hayatında fakirlikten başka bir şey yoktu. Çok zaman kirli ve pis elbisesi ile ayrıca köpek derisine benzeyen mantosu ile dolaşır, geceleri heykel diplerinde ve sokak köşelerinde yatardı. Bir keşkülü, bir fıçısı ve bir sopası vardı. Fıçının içinde yasaması herkesi şaşırtıyor, kendisine sual soranlara da köpek olduğunu söylüyordu. Fıçısından başka bir de çanağı vardı, başka eşya kullanmıyordu. Fakat bir gün bir çeşme başında avucu ile su içen bir çocuğu görünce, elindeki masrafa çanağı kırıp attı ve "Bu çocuk bana fazladan eşyam olduğunu öğretti" diye söylene söylene uzaklaştı.

Diyojen aşırı gururlu bir insandı ve herkesi küçümserdi. (!) Sıradan insanlardan nefret eder ve hepsini o derece küçük görürdü ki, bir öğle vakti elinde fener "bir adam arıyorum" diye bağırarak Atina sokaklarında dolaşmış, böylece Atina'da adam görmediğini anlatmak istemiş. Her şeye rağmen Atina'da sayılan bir insandı, krallar bile onun ilmine, zekasına ve kişiliğine hürmet ederlerdi. Corinth'e gelen Büyük İskender, Diyojen'i ziyaret etti ve bir dileği olup olmadığını sordu. O ise bu soruya "Evet var, gölge etme başka ihsan istemem." yanıtını verdi.

Kış günleri çıplak ayaklarla karlar üzerinde dolaşır, donmuş heykelleri kucaklar, vücuduna zulüm ederdi. Eflatun (Plato), ona Çılgın Sokrat (Sokrates) derdi. Servet ve varlık düşmanı idi ve bunların erdeme (ahlakin övdüğü iyilikçilik, acıma, alçak gönüllülük, yiğitlik, doğruluk gibi niteliklerin adi, fazilet - virtue) ters düştüğünü iddia ederdi. Zamanın felsefe (madde ve yaşamayı ve bunların dünya, toplum, ruh gibi türlü belirtilerini neden, ilke, amaç bakımından inceleyen zihin çalışması ve bu çalışmanın verimi. 2. Görüş, düşünce sistemi - philosophy) okullarına da dokunmaktan çekinmeyen çekinmeyen bir tabiata sahipti. Günün hatiplerine "zamanın uşakları" tabirini uygun görür, Eflatun'un öğretimine "zaman kaybettirme" derdi. Eflatun ona "Çılgın Sokrat" demiştir. Servet ve varlık düşmanı olan Diogenes bunların erdeme ters düştüğünü iddia etmiştir. O'nun felsefesine göre iki disiplin vardır.
1-Ruh disiplini, 2-Beden disiplini.

Çok güzel konuşan, üstün zekası ile herkesi etkileyebilen bu ünlü Kinik filozof bütün gariplik ve anormal hal ve tavırlarına rağmen saygı görmüş, ölümünden sonra Onun adına Korintoslular bir sütun, Sinoplular da bir heykelini dikmişler, adını ve anısını yaşatmışlardır.

Diyojen, MÖ. 324 yılında Korintkos'ta ölmüş.

Diyojen'in Felsefesi(Kinizm):

Diyojen, İnsan için iki disiplin kabul ediyordu:
1- Ruh disiplini,
2- Beden disiplini.

Ona göre beden disiplini jimnastikle elde edilebilirdi. Ruh ise ancak erdem ile gelişebilirdi. Erdemin ne olduğunu araştırmış onun doğaya uygun yaşamak olduğunu bulmuştu. Yani bir insanin erdemli olabilmesi için doğaya uygun yaşaması gerekmekte idi. Bu ise olabildiğince arzu ve ihtiyaçları azaltmak, hatta kaldırmaktan ibarettir. Bu nedenle refah, nezaket, güzel sanatlar ve bilim cezalanmaları gereken fazlalıklardır; zenginlik, asalet, onur iğrenilecek şeylerdir. Din ve kanunlar politikanın icatlarıdır. Evlenme, mülkiyet kaldırılması gereken fazlalıklardır. Zira doğa hükümetinde her şey ortaklaşadır. Servet, kadınlar, çocuklar, hepside öyleliktir.

Diyojen'den Sözler

- Gök aleminden söz eden bir adama:
"Gökten ne zaman geldin?" diye sorarak ancak görülebilen ve mevcut şeylerden söz edilebileceğini, bunun dışında hiçbir hakikatten bahsedilemeyeceğini kanıtlamak ister.

- Kendisinin vaktiyle kalpazanlıkla uğraştığını hatırlatanlara:
"Evet, bir zamanlar sizlere benzemem lazım gelmişti. Fakat şimdi, siz benim olduğum hale asla gelemezsiniz." diye cevap vermiştir.

- Atina'da bir okula girdiği zaman, orada öğrencilerden başka birçok heykellerde gördüğünde, öğretmene dönerek: "Oto, Tanrıları da sayarsak epey öğrenciniz var." der.

-Fakirliğine dokundurmak isteyen birine: "Zengin olunursa istenildiği zaman, fakirlikte ise güç yettiği zaman." yanıtını verir.

- Kendisini iyi döşenmiş bir eve götüren bir adam "Bir daha yerlere tükürmemesini" tembihlemeye kalkınca Diyojen derhal adamın yüzüne tükürmüş ve "Buradan daha kirli bir yer bulamadım." yanıtını vermiştir.

Diyojen'e, "Hayvanlardan en şiddetli ısıran hangisidir?" diye sordular. "Vahşi hayvanlardan, insanın gıyabından konuşanlar; ehli hayvanlardan ise, dalkavuklar,"diye cevap verdi.

Nejat Muallimoğlu'nun Düşünen İnsana Hazine adlı kitabından Diyojen'e ait sözler:

" Diyojen'e, "Dünyada en fena hal nedir?" diye sordular. "Hem ihtiyar hem fakir olmaktır," dedi.

" Birisi, "Adam ne vakit evlenmeli?" diye sordu. "Genç ise, henüz evlenme zamanı gelmemiştir. İhtiyar ise, vakti geçmiştir, " dedi.

" Bir gün sokakta oturmuş ekmek yiyordu. Gelip geçenler başına toplandılar; kendisine "köpek" dediler. Diyojen, "Köpek sizsiniz ki, ekmek yemekte olan bir adamın etrafını alıyorsunuz," dedi.

" Bir acemi, diktiği nişana doğru ok atmak üzere hazırlanıyordu. Diyojen koşarak gitti; nişanın önüne oturdu. "Ne yapıyorsun?" diye sordular. Beni vurur, diye korktum, " cevabını verdi.

" Yakışıklı bir genç, bir takım çirkin sözler söylüyordu. Diyojen dedi ki: "Fildişi kından kurşun kılıç çekmeye utanmıyor musun?"

" Büyük İskender Diyojen'i, birbiri üstüne yığılmış insan kemikleri içinden bir şey ararken gördü ve ne yaptığını sordu.

" Diyojen, "Babanızın kemiklerini arıyorum," dedi. " Ama hangisinin kölelere, hangisinin babanıza ait olduğunu kestiremiyorum.

" Yunanistan'ın hangi tarafında akıllı adamlar gördüğünü sordular. "Isparta'da pek çok çocuk gördüm,"dedi. "Fakat hiçbir yerde adam görmedim."

" Birisi, ona astronomiden bahsedecek olsa, "Gökyüzünden ne zaman döndünüz?" derdi.

" Çalgıcıların uzun uzadıya saza düzen vermelerinden hiç hoşlanmazdı. "Bir kere akıl kanunu bozuk!" derdi. "Önce ona düzen vermeye baksınlar."

" Derdi ki: "Bir takım ehemmiyetsiz şeylerde, insanların, birbirlerinin önüne geçmeye çalıştıkları görülüyor. Fakat, fazilet yolunda öne geçmeye gayret eden hiç görülmüyor."

" Gene bir defa sokak ortasında, "Adamlar! Adamlar! " diye haykırmaya başladı. Bir takım halk etrafına toplandı. Diyojen, "Ben adamları çağırıyorum! Diye sopası ile onları ürküttü.

" Bir gün hamama gireceği sırada suyun pis olduğunu görünce, "Burada yıkandıktan sonra temizlenmek için nereye gitmeli? " diye sordu.

" Bir gün ciddi, faydalı bir nutuk veriyordu. Önünden çok sayıda adam geçtiği halde, onu dinlemeye rağbet eden olmuyordu. Birdenbire şarkı söylemeye başladı. Halk derhal başına üşüştü. "Sade eğlence ararsınız. Hiç doğru söz dinlemek zahmetine katlanmazsınız!" diye hepsini azarladı.

" Bir gün Diyojen'e, "Zalim Denys dostlarını nasıl kullanır?" diye sordular. "Dolu iken alınıp, boşalınca atılan şişeler gibi," dedi.

" Diyojen derdi ki: "Dengesiz arzular, insanları perişan eden felaketlerin kaynağıdır. "İşsiz adamların işidir aşk!" "Terbiye dairesinde söylenmiş bir nutuk, baldan örülmüş bir ağ gibidir."

" Yeryüzünde en iyi şey nedir?" diye sordular. "Hür olmak," diye cevap verdi.

" "Altının rengi neden sarıdır?" diye sordular. "Kıskananı çoktur da ondan," dedi.

" Boyuna faziletten dem vurup öğütlerinden hiç birini yapmayanlar, çok güzel sesler çıkardıkları halde, hiçbir şey hissetmeyen musiki aletlerine benzerler, " dedi.

" Diyojen, sürdüğü hayatı pek çoklarının beğendiğini, ama onların pek azının kendisini taklide koyulduklarını da bilirdi. "Pek itibarlı bir köpeğim ben!" diyordu. "Ama beni beğenenlerden hiç birisinde benimle ava çıkacak kadar cesaret yok."

" Bir gün, her tarafı mermer ve altın yaldızlarla süslü, muhteşem bir saraya girdi. Bu güzelliği bir müddet hayranlıkla seyretti. Sonra, bir öksürüktür tuttu onu. İki, üç defa arka arkaya öksürdükten sonra, kendisini sarayı gezdiren Frikya'lının suratına tükürdü, ve,"Kusura bakma!" dedi. "Tükürecek daha pis bir yer bulamadım."

" Pis yerlerde oturduğu için kendisine ileri geri söylenenlere şu cevabı verdi:"Güneş daha da pis yerlere girer, ama hiçbir zaman bozulmaz."

" Bir eşkıya, fakir olduğu için ona hakaret etti. Diyojen hiç kızmadı; sadece, "Bir adama, fakir olduğu için hakaret edildiğini hayatımda hiç görmedim," dedi. "Ama pek çok insanın hırsızlıklarından ötürü asıldıklarını gördüm."

" Diyojen'e, "İhtiyarladınız. Artık sizin dinlenmeniz gerek!" dediler. Diyojen "Niçin?" diye sordu. "Eğer koşucu olsaydım, koşunun sonuna doğru yavaşlamam mı gerekirdi? Tam tersine bütün gücümle koşmam gerek."

" Biri Diyojen'e sordu: "Ne zaman yemek yemeliyim?" Diyojen cevap verdi: " Zengin isen, canının istediği zaman; fakir isen, bulduğun zaman."

" Diyojen bir gün, bir adamın günahlarından temizlenmek için suda yıkanıp durmakta olduğunu gördü. Adama yaklaşarak, "Ey zavallı," dedi, bilmez misin ki sen bu suda sabaha kadar da yıkansan - nasıl gramer hatası yapmaktan kurtulamazsan- günahlarından da kurtulacağın yoktur."

" Bir gün sokakta giderken hakimlerin, devlet hazinesinden bir küçük şişe çalmış bir adama işkence yapmak üzere götürdüklerini gördü, ve dedi ki: "İşte, büyük hırsızlar bir küçük hırsızı yakalamış götürüyorlar।"



Bir gün, her tarafı mermer ve altın yaldızlarla süslü, muhteşem bir saraya girdi. Bu güzelliği bir müddet hayranlıkla seyretti. Sonra, bir öksürüktür tuttu onu. İki, üç defa arka arkaya öksürdükten sonra, kendisini sarayı gezdiren Frikya'lının suratına tükürdü, ve,"Kusura bakma!" dedi. "Tükürecek daha pis bir yer bulamadım."
İşte Diyojen ile İskender'in hikâyesi: Diyojen İskender'e ayağa kalkmadı। Hiç istifini bozmadı। Binlerce insan: "İskender geliyor," diye kırılıp geçiyorken o, yerinden kımıldamadı bile। -Sen ne yapıyorsun, gelenin kim olduğunu bilmiyor musun, diye onu tartakladılar। İskender: -Durun, dokunmayın!... -Görmüyor musun, İskender geliyor, diye insanlar yerlere yatıp kalkıyorlar! Sen yoksa İskender'i tanımıyor musun? dedi. Diyojen: -Tanıyorum. İyi tanıyorum ve sizi iyi biliyorum, diye cevap verdi. İskender: -O halde söyle kimim, ben? Diyojen: -Bendemin bendesisin (Esirimin esirisin), dedi. İskender sarsıldı. Yerinde duramadı ve atından indi. -Nedemek bu? dedi. Diyojen: -Sen, toprak için insan öldürüyorsun. Dünya benim esirim, kölem. Sen de benim köleme köle olmuşsun. Kim kime ayağa kalkacak? dedi. İskender bunu kabullendi. Diyojen'in büyük bir filozof olduğunu anladı ve dedi ki: -Dile benden ne dilersen. Diyojen: -Gölge etme başka ihsan istemem.

0 yorum:

Blogger Template by Clairvo