1 Ağustos 2010 Pazar

David Hume - Nedensellik - Neden Nedir

Tanrı’nın varlığı, olgusal bir sorundur: Ya vardır ya da yoktur. Olgusal sorunlar veya varoluşla ilgili sorunlar da ancak gözlemle çözümlenebilir. Tanrı’yı kim gözlemlemiş? Tanrı’nın var olduğuna dair gözleme dayanan ciddi kanıtların bulunmadığını söylüyor Hume. Gözleme dayanan kanıtlar olduğu iddia edilen şeylerin, çıkarımsal, dolaylı ve bulanık olduklarını hiç zorluk çekmeden gösterir. Bu yönde, olsa olsa evrenin gösterdiği düzenin, muhtemelen uzaktan düzenleyici bir zekaya benzeyen bir şeyin dışavurumu olabileceği iddia edilebilir Huma’a göre. Fakat bu (ister Hıristiyan ister Yahudilerin olsun) bir kişi olarak Tanrı’nın varlığını ispatlamaktan çok uzaktır. Kesinlikle ilgili duygular da bilgi değildir. Hem Tanrı hem de benlik konusunda Hume’un kanıtlamaları aynı temel biçimi gösterir. Bu şeylerin var olduklarını haklı olarak iddia edebilmek için gözleme dayanan deneylerle onun varlığıyla ilgili kanıtları gösterebilmemiz gerekir. Hume, bu temel kanıtlama biçimini, en etkili şekilde, bütün neden ve etki ilişkilerinde, yani nedensellikte kullanmıştır.


Felsefeyle ilk kez tanışan için, filozofların nedenselliğe neden bu denli önem verdikleri kolayca anlaşılamayabilir.

Geçerken belirtelim, nedensellik bilimadamlarının da temel ilgi konularındandır. Bunun nedeni, nedenselliğin bilinen dünyanın bütününü birbirine bağlayan şey gibi görünmesidir: Evrenin, tamamen bir kaostan ibaret olmamasının nedeni işte budur.

Bir olay başka bir olayın nedenidir ya da tersi. Olan bitenlerin çoğunda şaşmaz düzenlilikler vardır; öyle ki farklı durumlar, bizim anlama yetimiz tarafından kavranabilecek biçimde birbiriyle bağlantılıdır; bu sayede çevremizde olup bitenlere anlam verebiliriz. Nedensel bağlantı gibi bir şey olmasaydı, deneylerimiz anlaşılabilirlikten yoksun olurdu; bu durumda (daha alt düzeydeki hayvanların yaşamından farklı olarak) insan hayatı olanaksız olurdu. Sağduyu, nedensel bağlantıyı doğal kabul ederken, bilimadamı, o zamana kadar bilinmeyen nedensel bağlantıları ortaya çıkarmaya çalışır. Filozof ise tam da nedenselliğin kendisinin doğasını soruşturur ve “o olmasaydı dünyanın anlaşılabilir olmaktan çıkacağı bu şaşırtıcı görüngü, nedensellik nedir?” diye sorar. Başka bir deyişle, filozofun görevi, gerçekliği en genel özellikleriyle anlamak olduğundan, nedenselliği anlamanın başlıca uğraşlarından biri olması gerektiğini düşünür.

Hume, nedensel bağlantının (tıpkı benlik ve Tanrı gibi) gözlemlenemeyeceğini ileri sürdü. B olayının nedeninin A olayı olduğunu söyleyebiliriz ama gerçekte bütün gözlemlediğimiz şey, önce A olayının geldiği, onu B olayının izlediğidir. Üçüncü bir şey, yani bu ikisini birbirine bağlayan nedensel bir bağlantı gözlemlemeyiz. Fakat, A’nın B’nin nedeni olduğunu söylemek, önce A, sonra B oldu demekle aynı değildir; A, B’yi meydana getirdi, yani A olduğu için B oldu demektir. Dolayısıyla bütün gözlemlediğimiz, olayların bir sıra izlemesi, ardışık olmasıdır. Oysa nedensel ilişki zorunlu bir bağlantıdır. Olsa olsa şunu söyleyebilirsiniz: “Evet ama bu örnekte A, B’nin nedeniydi; çünkü, A türünde bir olayı her zaman kaçınılmaz olarak B türünde bir olayın izlediğini söyleyebilirim. Nedensel ilişkinin, yalnızca olayların aynı zamanda ortaya çıkmalarından ibaret olmadığını kabul ederim. Fakat, olaylarda sürekli ve değişmez bir biraradalık gördüğünüzde, nedensel bağlantının iş başında olduğunu bilirsiniz”. Fakat bu da yeterli değildir. Var olduğundan beri gündüzü hep bir gece izlemiştir; ancak gündüz, gecenin nedeni değildir; gündüz ve gecenin her ikisinin de nedeni başkadır, yani dünyanın güneşin etrafında dönerken kendi ekseni etrafında dönmesi. Dolayısıyla, iki şey arasındaki bağlantı, hiçbirinin birbirinin nedeni olmadığı değişmez bir bağlantı olabilir.

Durum buyken, bütün gözlemleyebildiğimiz eğer olayların sürekli bir birliktelik gösteriyor olmasıysa, bağlantının nedensel olduğu örneklerle nedensel olmadığı örnekleri birbirinden nasıl ayırt edeceğiz?

Bryan Magge – Felsefenin Öyküsü

0 yorum:

Blogger Template by Clairvo