6 Ağustos 2010 Cuma

Araba Sevdası - Recaizade Mahmut Ekrem

Eser hakkında söylenebilecek ilk cümle, Türk Edebiyatı'nın ilk realist romanı olmasıdır.

Bu eserin yazarı Recaizade Mahmut Ekrem'e gelecek olursak,yazar hakkında kısa bilgi:

R.Mahmut Ekrem, 1847'de İstanbul'da doğmuştur.Hariciye Mektubi Kaleminde memur olarak görev aldı.Bu sırada, Namık Kemal ile tanışmış ve Tasvir-i Efkar gazetesinde yazmaya başlamıştır...
Bu dönemde ilgisi edebiyat üzerine yoğunlaşmıştır.Yazılarını Dağarcık (A.Mithat Efendi) dergisinde bir yandan yayınlamaya başlamıştır...
İlk önce Mülkiye Mektebi,daha sonra da Galatasaray Lisesi'nde öğretmenlik yapmış,daha sonra ders notlarını Talim-i Edebiyat adlı kitabında toplamıştır.

Türk Edebiyatı'ndaki en önemli yeri ise, kendi öğrencilerini Tevfik Fikret'e yönlendirmesi ve Servet-i Fünun'un temellerini atmaya önayak olmasıdır..

Esere dönecek olursak:

19. yüzyıla bakıldığında özellikle İstanbul'da başlayan Batılılaşma merakı ve Batılılaşmanın yanlış anlaşılmasının konu olduğu bir eser...
Mirasyedi Bihruz Bey'in lüks yaşam,marka takıntısı,arabalara olan merakına,özenti yaşamlara dikkat çekilerek o dönemdeki Batılılaşma anlayışı eleştirilmektedir.

Bundan başka, yanlış Batılılaşma merakı ile toplumdan sıyrılma eylemi,çabası görülür.Bunu da en açık -yaşamlarından başka- kullandıkları dille görebiliriz...İstanbul'un "aristokrat" sınıfını bir Fransız dili merakı salar.

Ana konuyu "yumurta, çıktığı kabuğu beğenmiyor." cümlesi en iyi şekilde özetlemektedir...

***Eserin Özeti:

Bihruz Bey, babasının işi icabı memleketin birçok yerini dolaşmış ve bu nedenle tahsilini pek yapamamış bir gençtir. Babasının varlığıyla yaşayan, bir evin biricik evladıdır. Ehemmiyet verdiği yegane şeyler; markalı giyinmek, Fransızca dersi almak, aldığı bu derslerle öğrendiği Fransızca’yı alakalı alakasız her yerde kullanmak, ve bir de belki en mühimi ve romana ismini veren kısmı, pahalı arabasıyla dolaşmaktır. (Tabiki arabadan kastımız, günün önemli ulaşım araçlarından biri olan, atlı arabadır.) Babasının vefatından sonra büyük bir servetin üzerine konar, bu pahalı ve özentili yaşamıyla tam bir mirasyedidir.

Arabası ile gezmek onun için öyle bir hal almıştır ki, soğuk kış günlerinde ya da yazın kavurucu sıcağında günün yirmi dört saatini arabasında geçirmektedir. Bu arada pahalı arabasının bir hayli yüklü taksitlerini elindeki köşkleri satarak ödemektedir.

Haftanın birkaç günü Mösyö Piyer’den aldığı Fransızca dersleri, belki tahsil hayatının yegane bölümüdür. Yarım yamalak bilgisiyle, olur olmaz yerlerde kullandığı diliyle, Fransız uşak Mişel’in bile zaman zaman anlamadığı bir konuşması vardır. Hele Fransız yazarların edebi kitaplarını okumak, onlarla mest olmak onun için edebiyatın kendisidir.

Kadınlar konusunda ise fazlaca iştahlı değildir. Beğenmek şöyle dursun, yegane gayesi, araba ekipmanı ve markalı kıyafetleriyle göz doldurmak, beğenilmek, hatta hayranlık uyandırmaktır. Bu nedenle şehrin eğlence merkezlerini fellik fellik gezmekten başka işi yoktur, işine bile arada bir uğrar. Hayat onun için böylece sürüp giderken, sefahat mekanlarından biri ola Çamlıca’ da, ahbabı Keşfi Bey ile sohbet ederken gördüğü sarışın dilber merakını celbeder, hatta oracıkta ona aşık olur. Onun da kendisine aşık olduğuna inanmaktadır. İşte bundan sonraki kısım Bihruz Bey’in platonik aşkının, hatta kurgusal aşkının, Keşfi Bey’in yalanlarıyla nasıl şekillendiğinin komik bir hikayesidir.

Keşfi Bey, etrafında yalancılığıyla bilinen, yaşantısıyla Bihruz ‘dan pek farkı olmayan sorumsuz bir gençtir. Yalanlarını çocukluğunun saf oyunlarıyla karıştıran, bu zararsız delikanlı ilk önce Bihruz’a bu sarışın hatunu tanıdığını söyler, öyle ki yalanlar Bihruz Bey’in sevgilisini Keşfi Bey’ den delice kıskanmasına sebep olur. Keşfi, yalanlarını, hatunun ölüm haberine kadar vardırır. Bihruz’un içli aşkını bilmeksizin uydurulan bu yalanlar, aşk acısının komik öykülerini ortaya çıkarır. Aradan geçen birkaç aylık zaman içinde, aşık olduğu sarışın hatunu, Periveş Hanım’ı, hiç göremeyen Bihruz, ölüm masalına kolayca kanar, çünkü son derece saftır ve aşık olmanın kendine has şüpheciliğine o da düşüvermiştir. Aşk acılarıyla geçirilen birkaç zaman, Bihruz’da bazı değişikliklere sebep olur, eğlence yerlerinde boy göstermek ya da arabasıyla etrafta tur atmak eskisi gibi zevk vermemektedir. Artık kırlarda tek başına dolaşmayı, sevgilisini düşünmeyi, hatta eğlencelerden el çekip, Ramazan ayı geldiğinde oruç tutup namaz kılmayı tercih eder olur. Vazgeçemediği yegane şey kullandığı Fransızca kelimelerdir.

Bihruz acı gerçeği geç te olsa öğrenir. Aşık olduğu Periveş ölmemiştir ama, kendisine aşık olmak bir yana varlığından habersiz, hercai bir hanımdır.

Bihruz’un bu komik hikayesi, aslında güçlü bir içerikle aşkı işler. Tüm bu komedinin arasında bile, aşkın tutsaklığının ve aşk acısının yoğun hissiyatı okuyucuyu içine alır.

Dönemin belki en hicivsel romanı olan Araba Sevdası, o günün İstanbul yaşantısını merak edenler ve klasiklerden hoşlananlar için isabetli bir kitap.

Eminim Bihruz’u hem çok sevecek, hem de ona çok güleceksiniz.

*** Eserin özeti "alıntı"dır...

P.P.

0 yorum:

Blogger Template by Clairvo